Translate

26 Aralık 2010 Pazar

“Birlikte çalıştıklarınızı eğitmezseniz, tutacağınız gün yakındır."

Cem Boyner'in çalışanlarına mail olarak gönderdiği fıkra:


Doğu illerindeki bir ağanın en büyük zevki, kar üzerine çişiyle imzasını atmakmış. Bu nedenle kar yağmaya başladığı andan itibaren köyde hayvanlar dahil hiç kimse sokağa çıkamazmış. Kar biraz kalınlaşınca, ağa sırtına kürkünü giyer ve köy meydanına gelirmiş. Yanında da en yakın yardımcısı Hasso. Ağa sırtını köye doğru döner sonra sorarmış:

- ”Ula Hasso, ahali bakiy mi?” Hasso cevap verirmiş:
- ” Evet ağam, hepisi de bir olmuş, pencerelerden bakir.”
Ağa çişiyle karın üzerine imzasını atarmış “Abdullah Cizrelioğlu”. Sonra da bir nokta koyarmış ve sorarmış:
- ”Hala bakirler mi?”
- ”He ağam, hem bakirler hem de çılgın gibim alkişlirler.”
Her sene ayni tören sürermiş. Aradan 7 yıl geçmiş. Ağa yine, kar tuttuktan sonra, çıkmış köy meydanına. Sormuş Hasso’ya:
- ”Ahali bakir mi?” 
-”He ağam, bakirler, köpekler, kediler bile camdadir. Ağa “Abdullah” diye adını, arkasından “Cizrelioğlu” diye soyadını yazmaya baslamış ki; kalakalmış, çünkü yaş gereği prostat. Halka rezil olmak var. Alçak sesle Hasso’ya sormuş:
- ”Bakirler mi?”
- ”He ağam, bakirler de, sen ne diye durdin öyle?” Ağa çaresiz:
- ”Ula gel yanima, arkani dön ahaliye, tamamla şunu.”  diye emretmiş. Hasso bir an durmus, sonra çişini yapmaya hazırlanmış ve ağanin kulağına eğilip :
- ”Ağam” demiş, “kırk yıldir kafama vurdin, salak dedin, sırtima vurdin aptal dedin, ha bu kulun okumayi yazmayi sökemedi ki, ucuni tut da yazinin devamini sen yaz.
“Birlikte çalıştıklarınızı eğitmezseniz, tutacağınız gün yakındır." 

24 Aralık 2010 Cuma

İMKANIN SINIRLARINI GÖRMEK İÇİN İMKANSIZI DENEMEK LAZIM

Bizans, 06 Nisan 1453 sabahı 150.000-200.000 arası olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilen Osmanlı ordusu tarafından son kez kuşatıldı.
Bu arada Osmanlı donanması Halic’in girişine dayanmış, Sarayburnu önlerinde demirlemişti.

Ordu, merkez, sağ ve sol olarak üç kısma ayrıldı. 19 Nisan’da yapılan ilk saldırıda, tekerlekli kuleler kullanıldı ve bu saldırı ile Topkapı surlarından burçlara kadar yanaşıldı.

Çok şiddetli çarpışmalar oluyor, Bizanslılar şehri koruyan surların zarar gören bölümlerini hemen tamir ediyorlardı. Venedik ve Cenevizliler de donanmalarıyla Bizans’a yardım ediyorlardı. Kara ordusu sıkışmıştı. Donanmanın devreye girmesi lâzımdı.

Sultan II. Mehmed böyle düşünüyordu. Fakat donanmayı devreye sokamıyordu. Çünkü surlarının zayıf olduğu İstanbul’un Haliç tarafına zincir gerilmişti. Osmanlı donanmasının Haliç’e girişi böylece engellenmişti.

Bizans’ın fethi, Osmanlı donanmasının Haliç’e indirilmesine bağlı görünüyordu. Sultan II. Mehmed, geceler boyu düşündü. Böyle elleri-kolları bağlı bekleyemezdi. Bir şeyler yapmalı, bir an önce Bizans’a girmeliydi.

“Çare olur” diye düşündüğü herkese sordu. Lâkin kiminle konuştuysa, bunun “imkânsız” olduğunu söylediler…

Fakat genç padişah, hiçbir imkânsızlığa teslim olmak istemiyordu. Aradığı çare, çaresizlikten çıkacaktı. Buna inanıyordu.

Düşündü, düşündü… Umudunu hiç yitirmedi, Bizans’ı fethetme kararından hiç vazgeçmedi…

Derken, kafasında bir şimşek çaktı, bir fikir dolandı. “Olabilir” diye söylendi kendi kendine…

Osmanlı donanmasına ait bazı gemiler karadan çekilerek Haliç’e indirilecekti. Aklına gelen “son çare” buydu.

Kurmaylarından bazıları bunun mümkün olduğunu, bazıları ise “imkânsız” olduğunu söylediler.

“İmkânın sınırını görmek için imkânsızı denemek lâzım” dedi padişah, “Tiz hazırlanasuz, gemiler karadan yürütülecek, daha da olmazsa havadan uçuracağız!”

Gemileri uçurmayacaktı elbette, sadece hiçbir engel yüzünden fetih yolundan dönmeyeceğini, olumsuz hiçbir şarta teslim olmayacağını söylemeye çalışıyordu.
Kısacası, fetih konusundaki kararlılığını vurguluyordu.

Önce kurmaylarıyla birlikte bölgeyi gezdi. Ölçüp biçtiler ve denemeye karar verdiler.
Bu karardan hemen sonra çalışmalar başlatıldı. Tophane önündeki kıyıdan başlayıp Kasımpaşa’ya kadar ulaşan bir güzergâh üzerine kızaklar yerleştirildi.
Gemilerin, kızakların üzerinden rahatça kayması için, Galata Cenevizlilerinden zeytinyağı ve tereyağı dahil, bulunabilen her türlü yağı satın alarak kızakları yağladılar.

21-22 Nisan gecesi 67 (ya da 72) parça gemi düzeltilmiş yoldan Haliç’e indirildi.
Haliç’teki Osmanlı donanmasına ait toplar surları dövmeye başlayınca, Rumlar gözlerine inanamadılar.

Olmayacak bir şey olmuş, imkânsızlık ve olumsuzluk, kararlılık karşısında bir kez daha yenilmişti. Bu azmin zaferiydi.

“Normal insanlar”, hayatı en kolay taraflarıyla yaşamaya çalışırlar.

Bazılarımız “zor” karşısında pes ederiz, bazılarımız, “çok zor” karşısında yelkenleri suya indiririz.

Bazıları da var ki, “zor”u ve “çok zor”u rahatça aşar, hatta “imkânsızlık” karşısında bile vazgeçmezler.

Tarihe şan verenler “imkânsızlıklar” karşısında “pes etmeyenlerdir!”

Hatırlayalım: Sultan II. Mehmed’in büyük bir donanması vardı. Ondan başka, iyi eğitilmiş, deneyimli askerleri vardı. Ve koca “Sahi” topları, mancınıkları, kuleleri vardı.
Ama eğer “olmaz”ı oldurup gemileri karadan yürütmeseydi, elindeki imkânları kullanamayacak, dolayısıyla, Doğu Roma İmparatorluğunun 1125 yıllık başkenti İstanbul’u fethedemeyecekti.
Kaynak: Facebook Sayfası:http://www.facebook.com/fikirklubu

20 Aralık 2010 Pazartesi

İŞTE BİR HOBİ






Теперь можно печатать тексты :) А дальше - понеслась: