Translate

17 Aralık 2020 Perşembe

MANASTIRLI HAMDİ

 


ATATÜRK’ÜN MASASINDA PİSLİK İÇİNDE BİR ADAM...VE GEÇİM SIKINTISIYLA ÖLEN BİR MİLLİ KAHRAMAN..

1920 yılının Aralık ayıydı.

Mustafa Kemal Paşa Ankara Ziraat Okulu’ndaki Heyeti Temsiliye Karargahı’nda dönemin önemli kişileriyle bir yemek masasındaydı

Hemen yanında, üstü başı pislik içinde, saçı sakalına karışmış gözlük camları bile kirli biri durmaktaydı..

Üstelik baş köşede..

Yemeğe gelenler, bu tanımadıkları adama garip garip bakıyor ve ‘aman değmeyelim’ der gibi uzağından geçiyordu..

Herkes meraktaydı..

Ne işi vardı bu adamın Mustafa Kemal’in yanında?.

Bu kıfayetle nasıl olurdu Atanın huzurunda?

Herkes masaya oturduktan sonra Mustafa Kemal bu meçhul kişiyi tanıttı.

“Efendiler, şu yaklaşmak istemediğiniz kişi pek azımızın görebildiği büyük hizmetler yapmıştır. Kendisine hürmet ve muhabbet borçluyuz. Bu adam kahraman, Manastırlı Hamdi’dir”

Evet..Manastırlı Hamdi’ydi o çulsuz(!) adam..

Mustafa Kemal’in dediği gibi bir kahramandı..

Tarih 16 Mart 1920..

Milli mücadelenin en kara günleri..

Saat 10.00 suları.

Ankara telgrafhanesinde Mustafa Kemal’e bir mesaj düştü..

“İngilizler bastı bu sabah, Şehzadebaşı’ndaki muzika karakolunu.

müsademe edildi. İşgal altına alıyorlar İstanbul’u şimdi. Berâyi malûmat arzolunur.

Manastırlı Hamdi”

Mustafa Kemal bir yanlışlık olup olmadığını anlamak için, metni bir kez daha okudu..

Sonra sordu.

“İşgal yerel mi, yoksa bütün İstanbul’u mu kapsıyor..Silahlı karşı koyma var mı?”

İstanbul ‘dan cevap geldi.

''Paşa Hazretleri, Harbiye Telgrafhanesi’ni de İngiliz deniz askerleri işgal edip teli kestiği gibi, şimdi bir taraftan Tophane’yi işgal ediyor, diğer taraftan da zırhlılardan asker çıkarıyorlar. Durum vahimleşiyor efendim. Sabahki çarpışmada 6 şehit ve 15 yaralımız vardır. Paşa hazretleri emirlerinizi bekliyorum…Hamdi”

Mustafa Kemal beklemeksizin talimatı verdi.

“Hamdi oğlum, benim imzamı kullanarak Edirne’ye Cafer Tayyar Bey’e, Bandırma Kolordu Komutanı Yusuf İzzettin Paşa’ya, İzmir Kumandanlığı’na vaziyeti haber ver. Sonra da durumu bana bildir”

Hamdi cevap verdi.

“Emredersiniz paşam”

Evet… Atatürk’ün o yemekte yanı başına oturttuğu üstü başı berbat, saçı sakalına karışmış o Hamdi, bu Hamdi’ydi..

İstanbul’un işgalini Ankara’ya bildiren Manastırlı Hamdi’ydi..

Mustafa Kemal’ın büyük Nutuk’ta sözünü ettiği Hamdi..

“Bu hamiyetli ve cesur, Manastırlı Hamdi efendi olmasaydı, İstanbul felâketinden kim bilir haber almak için ne kadar intizarlar içinde kalacaktık.. Kendisine borçlu olduğum teşekkürü burada açıkça ifade etmeyi millî ve vatanî görevlerimden sayarım” 

(Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk)

İstanbul’da yüzlerce nazır, komutan, milletvekili, işgali Ankara’ya bildiremezken, ölümü göze alan telgrafçı Hamdi’ydi.

Nazım Hikmet’in destanlaştırdığı Hamdi’ydi.

Peki kimdi bu kahraman Manastırlı Hamdi?

Hamdi Bey, 1891’de Makedonya’nın Manastır kentinde doğmuştu..

O nedenle Manastırlı diyorlardı.

Ailesinin durumu iyiydi.. 1911’de Sırplar Makedonya’yı işgal edince İstanbul’a göç etmişlerdi.

Babası Ahmet Efendi öldükten sonra aile ekonomik açıdan dara girdi.

Manastırlı Hamdi Bey, günlerce iş aradıktan sonra, 1919’da İstanbul Merkez Postahanesi’nde (Bugünkü Büyük Postahane) telgraf memuru olarak göreve başladı.

Mustafa Kemal ile ilk tanışması, aslında İstanbul’un işgalinden önceydi..

1919’un sıcak bir Temmuz gecesi, Manastırlı Hamdi Bey nöbetteydi.

Birden makine çalıştı ve Erzurum İstanbul’u arıyordu..

Karşıdan, “İsmin ne?” sorusu geldi.

“Manastırlı Hamdi” dedi.

Erzurum’dan gelen “Ben Mustafa Kemal” mesajını görünce şok oldu.

1941 yılında Son Posta Gazetesine verdiği röportajda o anı şöyle anlattı:

“Onun adını duymamla birlikte yerimden fırladım. Fesimi düzelttim, ceketimin düğmelerini ilikledim ve emredersiniz paşam cevabını verdim”

Manastırlı Hamdi o günden sonra İstanbul’daki her gelişmeyi Mustafa Kemal’e iletiyor, onun talimatlarını diğer illerdeki komutanlara geçiyordu…

Artık Kurtuluş Savaşı’nın en önemli gizli habercisiydi..

İstanbul’un işgalini Mustafa Kemal’e haber verdikten aylar sonra İngilizler’e esir düştü..

Padişah yanlısı kendi vatandaşları ispiyon etmişti Manastırlı Hamdi’yi..

“Mustafa Kemal’e yardım ve yataklık” yapmak suçuyla idam mangasının karşısına çıkacaktı..

Ancak bir fırsatını bulup kaçtı..

Bu arada Mustafa Kemal, Manastırlı Hamdi’nin tutuklandığını öğrenir öğrenmez 56. Fırka Komutanı Bekir Sami Bey’e telgraf çekmiş ve kurtarılmasını istemişti..

Bunun üzerine İstanbul’daki gizli teşkilatla temasa geçilerek Manastırlı Hamdi Bey’in Anadolu’ya kaçmasına yardımcı olunması istenmişti.

Manastırlı Hamdi, bir kaç gün dinlendikten sonra İstanbul’daki Kuvvai Milli’nin yardımıyla Mudanya’ya gidecek bir gemiye bindirildi.

Geminin kaptanı da Kuvvai Milli’liydi ve onu kiraz küfelerinin arasına gizledi..Üstünü de küfelerle örttü..

Tehlikeli bir yolculuk sonrası önce Mudanya’ya, ardından Eskişehir’e, son olarak da Ankara’ya ulaşabildi Manastırlı Hamdi..

Mustafa Kemal’in yemeğinde üstünün pislik içinde olmasının nedeni de bu yolculuktu..

Sonra Kurtuluş Savaşının bir çok cephesinde görev aldı ve her gelişmeyi Ankara’da aktardı.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Hamdi bey İstiklal Madalyasıyla onurlandırıldı..

Soyadı kanundan sonra ismi 16 Mart nedeniye Hamdi Martonaltı oldu. (Mart Onaltı)

Ankara Merkez Postahanesinde çalıştıktan bir süre sonra evlenerek Konya’ya yerleşti.

Mustafa Kemal her Konya’ya gittiğinde Hamdi beyi ziyaret etti, ilgilendi..

Mustafa Kemal öldükten sonra İsmet İnönü de bir süre arayıp sordu Hamdi beyi..

Ancak, 1942’nin başında ciğerlerinden rahatsızlandı.

Kışın İstanbul’da tedavi olmak zorundaydı ve maaşı buna yetmiyordu..

Geçim sıkıntısına düşünce, dönemin Konya valisi Cemal Bardakçı’ya başvurarak iş istedi.

Oysa hastalığı nedeniyle çalışacak durumu bile yoktu..

Vali onu Akşehir’in Turgutlu bucağına nüfus memuru olarak atadı…

Bir iki yıl sonra da 9 Aralık 1945 günü Konya’da vefat etti ve sessiz sedasız Konya Musalla mezarlığına gömüldü.

Son nefesini verdiğinde ailesi ay başını zor getiriyordu..

Bugün bir vatanımız varsa, bu Manastırlı Hamdi ve onun gibi binlerce kahramanın sayesindedir..

Kara Fatma’nın, Sütçü İmam’ın..

Karayılan’ın Kambur Kerim’in..

Zeybeklerin, Efelerin, çetelerin..

Yüreğini vatan sevgisiyle doldurup, ölümü hükümsüz kılan yüzlerce isimsiz neferin..

Hatta Hindistanlı kölelerin..

Bu vatan onların sayesinde işgalden kurtuldu..

Bu insanların kanlarıyla, canlarıyla kuruldu o Cumhuriyet..

Ama biz onları unuttuk..

Dikkat edin, çoğu geçim sıkıntısıyla öldü bu insanların..

Okul kitaplarımız yazmıyor onları..

Tarih yazmadı..

Yazsa bile, bir iki cümleyle geçiştirdi..

Filmleri de yapılmadı.

Yeni nesilden kim biliyor adlarını?..

Kim anıyor, ölüm yıldönümlerini?..

Gördünüz mü, mezarlarına gidip bir fatiha okuyanını.

Mekanları cennet olsun. Nurlar içinde yatsınlar.

(Alıntı : Sedat Kaya)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder