Translate

24 Nisan 2019 Çarşamba

İstemek


İnsan istedikleriyle vardır ve başarabilecekleri en çok istedikleri kadardır. 

Yeryüzünde duyarsız, ilgisiz ve isteksiz insanlar için gerçek başarı yoktur. İstemek hayatımızın anahtarıdır. Bizi ufkumuza ve hedefimize ulaştıracak kilidi, istek anahtarı açacaktır. Bu kapıdan sonrada bize teknikler ve stratejiler yol gösterecektir.
  “Ben yapamıyorum, değişemiyorum, başaramıyorum” diyen, yapmayı ve başarmayı istemiyordur; bir kısım yolları ve teknikleri öğrenip hafızasının bir köşesine atmakla yetiniyordur. 

ÇÖZÜM YOLLARINI BİLMEK, ÇÖZMEYE YETMEZ; ÇÖZÜMÜ İSTEMEK GEREK.

   Hedefimizi ve yöntemlerimizi güçlü arzularla yoğurmazsak, çalışmaktan zevk alamayız; uzun soluklu başarı maratonuna tahammül edemeyiz. Arzularımızın şiddeti, gayretlerimizin yoğunluk derecesini belirler. Ne kadar arzularsak o kadar enerjiyi, o kadar gücü, o kadar emeği amacımız uğrunda zevkle feda ederiz. Arzunun kalbimize doğurduğu heyecan, çalışmayı hayatımızın en tatlı meşguliyetine çevirir.
   Nasıl büyük dalga ve fırtınalara karşı güçlü olmak lazımsa, başarı yolundaki engelleri aşmak içinde iradeli olmak gerekir. Şiddetli zorlukların bizi vazgeçireceği zaman, arzularımız bizim ellerimizden tutar, yolumuza devam etmemizi sağlar.
    Niyet ve isteklerimizde devamlılık şarttır. Sürekli başarmak, sürekli istemeye bağlıdır, kesintiye gelmez.
    Büyük istekler büyük başarılar müjdeler.
Küçük arzuyla bir çivi çakabilirken büyük arzuyla gökdelenler yapabiliriz. Büyük eserler üretenlerden olmak  istiyorsak o zaman şiddetli istemeliyiz. Rüyalarımıza girecek kadar istemiyorsak, hayallerimizin gerçekleştiğini göremeyiz. Küçük işler için küçük arzular yetebilir. Ama büyük işler için büyük arzular geliştirmeye mecburuz. Arzularımızı düşünmek sayesinde,
çalışmalarımızdan zevk alırız.
Saniyelerimizi değerlendirmenin yolu hayatımızı büyük arzulara adamaktan geçer.
Arzularımız hep büyük olmalı ki biz de büyüyebilelim.
                     
Hayatımızı asıl değiştirecek olan, harekete ve yapmaya dönük isteklerimizdir. Öğrendiklerimizi yaşamak istemezsek, bilgilerimiz hayatımızı değiştirmeye yetmeyecektir. Sadece öğrenmeye odaklanmak, sırtımıza fazladan ağırlık yüklemekten farksızdır. Öğrenme ve bilme mutlaka gereklidir, ama tek başına bir iş görmez.
     Öğrenmek için bir kurstan veya konferanstan diğerine koşarız. Tavsiye edilen bir kitap duyduğumuzda hemen satın alırız. Değerli bir bilgiyi hayranlıkla dinleriz ve kavramaya çalışırız. Peki, öğrenme isteği yolunda gösterdiğimiz gayretin ne kadarını öğrendiğimizi uygulayabilmek için gösteriyoruz?
     Bildiklerimiz kadar değil, bildiklerimizi yaşadığımız kadar değerli olacağız. Dolayısıyla, öncelikle uygulamaya yönelik istekler belirlememiz gerekiyor. Her şeyin ölümüne çalıştığı yeryüzünde biz tembel oturamayız. Vazgeçmeden, heyecanla ve ısrarla istemeye devam etmeliyiz.
     İsteğimiz, muhtaç olduğumuzsa, ruhumuza akan enerji şiddetlenecek, hayatımız hedeflerimize doğru hızla yol alacaktır.

BİLGİYİ İSTEMEK

Bir gün genç bir adam Sokrates’e gelerek; “irfan ve bilgi kazanmak için yüzlerce mil yol yürüdüm. Öğrenmek istiyorum, bu yüzden sana geldim, bana bilgi verir misiniz? ” diye sorar.
Sokrates; “Gel beni izle” der. Genç takipçisi ile birlikte sahile doğru ilerler. Su bellerine gelinceye kadar suyun içinde yürürler. Sonra Sokrates yoldaşını yakalar ve başını suyun dibine batırır. Geç adamın zorlu çabalarına rağmen hoca onu suyun altında tutar.
Nihayet adamın direnme gücü tükenince Sokrates genç adamı sudan çıkarır, öğrenci adayını sahile yatırır ve Pazaryerine döner.
Genç adam gücünü toplar toplamaz Sokrates i bulur, ona kızgınlıkla; “Sen bir öğretmen ve âlimsin. Bana neden bu kadar kötü davrandın?” der.
Sokrates sorar: “Suyun içindeyken her şeyden çok ne istedin?”
“Hava istedim.” Der genç adam. Bunun üzerine Sokrates şöyle der: “Bilgi ve anlayışı hava kadar istediğin zaman, kimseden bunu sana vermesini beklemeyeceksin. Buna her yerde ve her zaman sen sahip olacaksın.”

6 Nisan 2019 Cumartesi

Sayın Tunceli Belediye Başkanı FATİH M. MAÇOĞLU'na açık mektup.



Değerli Maçoğlu kardeşim,

2019 Yerel seçimi iki kişiyi öne çıkardı; birisi Fatih Maçoğlu, ötekisi Ekrem İmamoğlu. Türk toplumu ikinizi de çok sevdi, geleceğe yakılan ışık gibi gördü. Eşit bölüşümcü, emeğin gücüne dayanan yönetim biçiminizle Türkiye’mize örnek oldunuz, umut oldunuz.

Artık bezgin olan yüzler gülüyor.

Sizin de iyi bildiğiniz gibi; “Dersim” “Gümüş Kapı” anlamına gelen Farsça bir sözcüktür. Dersim denilen yer yalnızca Tunceli değil, Tunceli, Bingöl ile Elazığ’ı kapsayan bölgeye verilen, başkenti Hozat olan yerdir. Hititler döneminde bu bölgeye “İşuva” denirdi. Bugünkü Tunceli’nin bulunduğu yere de Urartular, “Mameki” derlerdi. Cumhuriyetimizde de bölge üç ile bölündüğünden sizi yaşadığınız ile de “Tunceli” denmiştir. Açıkçası siz Dersim’in değil, Tunceli’nin (Mameki’nin) Belediye başkanısınız.

İlteriş Atatürk, Cumhuriyetimizi “toplumun çıkarlarını” gözeten bir düzen içinde kurmuştur. Ne yazık ki, düzen 1950’den sonra birey ile paranın gücüne dayanan, yoksulun sömürülmesini öngören “bireysel çıkarcılığa” evrilmiştir. Bu da yetmemiş, süre içinde tek erkli, kokuşmuş düzen ülkemize çöreklenmiş, ne tüze-hukuk, ne eşitlik, ne yaşam, ne eğitim, ne bireysel özgürlük güvencesi kalmıştır. Bu durum da, birkaç yıldır, önce tek görüşlü-parti devletine dönüşmüş, bakanlar kurulu-hükümet, kamutay-meclis ortadan kalkmıştır. Günümüzde ise ilkut-devlet ortadan kalkmış, onun yerine ülkemiz bir tek sesin boyunduruğuna girmiştir.

Artık, Atatürk’ün deyişi olan “Cumhuriyet kimsesizlerin, kimsesidir” sözü geçerliliğini yitirmiştir.

Türk sözcüğü Anadolu ekininin-kültürünün biricik kalıtçısı olan ulusa verilen addır. Bu ad, Anadolu’da yaşamış, yaşamakta olan tüm uygarlıklar ile toplumları; Luwi, Hati, Subartu, Urartu, Hitit, Asur, Mitanni, Pontus, Roma, Sümer, Akad, Pers, Gürcü, Azeri, Çerkez, Çeçen, Boşnak, Slav, Oğuz, Türkmen, Arap, Süryani, Arnavut, İlliryalı, Kürt, Ermeni, Rum, Lidyalı, Bitinyalı, Galat, Paflagonyalı, Misyalı ile ötekileri kapsar. Biz bu kaynaşmadan kıvanç duyan bir bütüncül ulusuz.

Türk; biril-bölünmez-üniter devletin toplumuna verilen addır. Sözcük anlamıyla Türk; “benzer geleneklere bağlı olarak örgütlenmiş topluluk” demektir.

Yukarıda sayılan devletler ile soyların hiçbiri ötekine üstün görülemez. Anadolu’da yaşamış olan her uygarlık bizim atalarımızın uygarlığıdır. Ona da “Türk uygarlığı” denir.

Biz, çeşitliliği kaynaşmış bir bütünüz. Ülkemiz bölünmez bir bütündür. Türkiye’de, batılıların dinlere göre ayırarak tanımladığı azınlık, gönüllerimizde yoktur. Türk kavramı ile kapsamını göz ardı ederek, Anadolu’yu soylar ile dinlere göre bölüştürmek; sömürgeci, yayılmacı devletlerin Sevr’de doruklaşan ülküsüdür. Dolayısıyla, “birleşik-federasyon”, Anadoluları, önce soylara göre bölüp, özgürleştirip, sonra da tek çatı altında birleştirmek, ülkemizi yayılmacılara peşkeş çekmektir.

Siz artık tüm Türklerin gönüllerinin başkanı, Türkiye’mizin bir umut ışığısınız. Ne yazık ki, sizi işçiler, emekçiler değil, kentliler ile kent soylular destekliyor, kucaklıyor. Şu anda size duyulan sevgi ile güvenin doruğundasınız. Dorukta kalmak, yeni ereklere geçmek; düşünce ile davranışlarda ölçülü, ülkülü, birleştirici, barışçıl davranmayı; ayrıştırıcı değil, bütünleyici olmayı gerektirir.

Halkımız HDP’yi ayrıştırıcı, ırkçı, bölücü bulduğu için benimsemedi. Sizin için en çekinceli, durum, sizi bu tuzaklara çekerek ortadan kaldırmaktır.

Hiçbir ülke, başka bir devletin düzeniyle başarılı olarak yönetilemez. Her ülke en iyi yönetim biçimini kendi köklerinden alır.

Anadoluluların köklerinde de; birlikte üretip, eşit paylaşmaktır. Biz, sizi bunun için sevdik, destekledik. Şimdi bu ulus sizi; gerek basın yoluyla, gerek ikili görüşmelerle destekleyip seçerek, büyük bir önderlik görevi verdi. Bu görevi üstlenmek çok güçtür. İsteriz ki, sizin eşitlikçi anlayışınız tüm ülkemizi sarsın. Bu yönde atacağınız her doğru, barışçıl adım, ya yaktığınız ışığın gücünü arttıracak; ya da her yanlış, ayrıştırıcılık ışığınızı söndürecektir ki; bu durum da bu ulusun bütün umudunu kıracaktır.

Doruğa çıkmak emek, dorukta kalmak erdem ister, her doruğa çıkan düşmeye adaydır.

Ne olur, bunun bilinciyle ülkünüze doğru, yılmadan yürüyün; ancak tüm ulusu, tüm ülkeyi, tüm ezilmiş toplumumuzu kucaklayarak; ancak Atatürk ilkelerinden ayrılmadan...

Bu uzun, umut dolu yolculuğunuzda size başarılar diliyor, kucaklıyorum.

Esen kalın.

Prof. Dr. Övgün Ahmet ERCAN
Jeofizik Yüksek Mühendisi

5 Nisan 2019, İstanbul