Translate

13 Ağustos 2023 Pazar

Tom Cruise Portresi

 


Thomas Cruise Mapother IV. 

Kısaca; Tom Cruise  Bu portre çalışmamda; bir kaç teknik ve yöntemi birlikte kullandım.

Neler Yaptım?

1- 50x70 Cm 300gr Kraft kağıt kullandım...

2- Siyah yağlıboya ile Kuru Fırça Tekniği kullandım.

3- Gömlekte ve fazla ışık alan kısımlarda beyaz yağlıboya kullanmam gerekirdi. Normali buydu. Ama bu sefer öyle yapmadım; pastel kullanmaya karar verdim... Bazı inceliklerde ise çok az da olsa; yağlı kömür kalem kullandım... Renkli kağıt üzerine iki renk kullanarak yapılan resim tekniğine literatürde; Threecolor yani üçrenk tekniği denir.

Tom Cruise portresinde Hem Kuru Fırça Tekniği, hem, threecolor, hem de pastel kullanmış oldum...

Denemek isteyen arkadaşların bilgisine sunulur... Umarım beğenirsiniz...

4- Bittikten sonra üzerine OzturkMax Saç Spreyi uyguladım.



Akit yazarı Abdurrahman Dilipak'tan ilginç bir yazı.

 ..


TERS KÖŞE : 

“Fuhuş, uyuşturucu, marka ve lüks tutkusu derken, bizim ‘modern muhafazakarların' geldiği nokta, dudaklarınızı uçuklatacak hale geldi.

Su geçiren oje, abdeste mani olmayan rujlarımız var artık.

Helal likör, helal bira, helal şampanyalarımız var.

Yakında helal etiketli rakı da çıkaracaklar.


Hani biz başkalarına benzemeyecektik?

Siyasilerimiz, bürokrasimiz, ahlak zafiyeti içinde.


Bebeğin cinsiyetini tahmin partisi diye bir parti duydunuz mu siz?Bizimkilerde var.

After umre party var.

Eskiden hac ve umreden dönenlerin evinde tebrik ziyaretleri olurdu, tebriğe gelenlere tesbih ve seccade hediye edilirdi, ama bu işin bir adabı olurdu.

Rock müzik eşliğinde zikir party'si bile var artık.

Yatlarda happy birthday party gibi rezaletler de var.

Hepsi tesettürlü tabii!

Ramazan iftarını party'e dönüştürenler var, şatafat, müzik, kadınlı erkekli rengarenk giysiler içinde semazenlerle başlıyor.

Baby shower party çıkmış.

Bekarlığa veda partisi adı altında fuhuşa özendirenler bile var.

Tesettürlü ama, lüks, israf, ne istersen var.

Artık bu işler için ajanslar var, altın kaplamalı pasta sunumlarına kadar, Körfez ülkelerindeki rezillikleri aratmayacak her şey var.


Haram para cüzdanda durduğu gibi durmuyor.

Bu işlerin içinde siyasilerin, bürokratların yakınları, karıları var.

Bunlar biliniyor.

Yat partilerinde konken oynayan tesettürlü hanımlar var.

Başörtüsü başörtüsü olmaktan çıktı, aksesuara dönüştü.

Namazı spor, orucu diyet niyetine dönüştürmüşler.

Hac da turizm olmuş.

Zaten adı şimdiden belli, hac ve umre turizmi.

Kurban da kebap bayramı olunca, bu iş tamam.

Sakal bırak, başörtüsü tak, sonra onlar ne yapıyorsa aynısını yap.

Seremoni, ritual, ikonalar, hepsi aynı.

Gay dergahlarına az kaldı.

Aşağılık kompleksi bizi mahvediyor.

Sadece makam sahiplerinin değil, her seviyenin ayağı kayıyor.

Yakında piercingli, tattolu imamlar görürsünüz.

Kimileri Lale Devri sosyetesinin yaptıklarını Osmanlı zannediyor, kimileri mevlidleri bile party'lere dönüştürüyor.

Artık ilahiyatlarda bile namaz kılanlar yüzde 50 nin altına düşmüş.

İnandığımız gibi yaşamayınca, yaşadığımız gibi inanmaya başladık.

Bunun sorumlusu kim?”

Kırk günlük bebeğe tek taş yüzük takan tesettür sosyetesi var.

Ascot yarışlarındaki düşeslere, baroneslere özeniyorlar, türbanın üstüne tüylü şapka takarak, Lale Devri saraylarında, şatafatlı sofralarla mevlit yapıyorlar.

Mutaassıp yaşam biçiminden, gösteriş tüketimine sürüklendiler.

Mahremiyet duygusunun yerini, abartılı görgüsüzlük aldı, para döküp saçarak varolmaya çalışıyorlar, bedevi kültürüyle yarışıyorlar.

Maneviyattan maddiyata öylesine hızlı geçtiler, dünyevi zevklere kendilerini öylesine kaptırdılar ki, kulaklarından altınlar, pırlantalar fışkırdığını herkese seyrettirmek istiyorlar.

Nasıl bir açlıksa artık, helal etiketli şampanyalar satılıyor.

Alkolsüz mojito var.

Sodalı limonata derse, havalı durmuyor, illa mojito diyecek.

Alkolsüz bellini var.

Alkolsüz aperol var.

Chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie'lerin kaçınılmaz yansımasıdır bu…

Demirhindi şerbetiyle iktidara geldiler, mojitoya dönüştüler.

“İslami eğlence” adı altında “helal organizasyon” yapan şirketlerin sayısında patlama yaşanıyor.

Beş yıldızlı otellerde tahtırevanla düğün yapan var.

Salona tavandan sarkıtılan gondola binerek giren var.

İlahi ekipleri var, helal müzik yapıyorlar, “düğün gecenizi helal çerçevesinde şenlendiriyoruz” diye reklam veriyorlar.

Sunucusuyla beraber semazen ekipleri var.

Helal suşili düğün yemekleri, Osmanlı köşklerindeki varaklı dekorlarda, Swarovski kristalleriyle süslü padişah koltuklarında, altın kaplamalı pastalarla bitiyor, cümle alem görsün diye, videolarını internette yayınlıyorlar.

Dini düğün palyaçosu var kardeşim!

İslami animatör var.

Helal selülit kremiyle İslami esaslara uygun masaj salonu var.

Taylandlı masözlere türban taktırıyorsun, İslami esaslara uygun olmuş oluyor!

Bu çürüme sürecinde, tee Singapurlardaki casinolarda rulet masasında yakalanan bakan çocuğunu görmüştük… 

En son, Akp genel merkezinde çalışan, lise mezunu ve henüz 27 yaşında olmasına rağmen, lüks otomobil koleksiyonu olan, kumar fişleriyle, revü kızlarıyla, elinde kadehle jakuzide poz veren, Çankaya'da lüks sitede oturan, rabia tweetleri atan arkadaşı kokain çekerken gördük.

17/25 Aralık lağımı patladığında, inanın, ne yakalandılar diye sevinmiştim, ne de öfkelenmiştim, hissettiğim sadece üzüntüydü.

Ait olduğum milletin başına gelenlere, koskoca Türkiye'nin düşürüldüğü hale, demokrasimize, gerçekten çok üzülmüştüm.

Rabiacı arkadaşı kokain çekerken gördüğümde de, inanın, aynı duyguları hissettim.

“Allah ile aldatma” ikliminin, Türkiyemizi ne hale getirdiğini gördüğüm için, gerçekten çok üzgünüm.

Ama…

Mütedeyyin (!) iktidardan medet uman sayın ahalimiz bir defa daha layığını bulduğu için, doğrusu bu defa memnunum."


Abdurrahman Dilipak

10 Ağustos 2023 Perşembe

Atatürk ve Çift Süren Köylü

 



Bakalım kaç kişi okuyacak ...!!!

(ATAMIN ibretlik anısı)


"Atatürk, Dinlenmek İçin Gittiği İstanbul’daki Florya Köşkünden, Yanında Yalnızca Şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken Tarlasında Sabanla Çift Süren Bir Çiftçi Görür. Çiftçinin Sabanında Koşulu Olan Öküzün Yanında, Koşulu Bir de Merkep Vardır. Şoförüne;


— Arabayı Durdur, Der.


Arabadan İner. Tarlaya Doğru yürür. Çiftçi Kendisine Doğru Geleni Görmüştür. Sabanında Koşulu Olan Öküzü ve Merkebi Durdurur. Atatürk, Yanına Gelince,


— Kolay Gelsin Ağa, der.


— Sağolasın Bey! Hoşgeldin. 


— Hoşbulduk Ağa. Yoldan Geçerken Dikkatimi Çekti. Öküzün Yanına Merkep Koşmuşsun. Hiç Öküzün Yanına Merkep Koşulur mu? Bunlar Denk Değil.


Köylünün Canı Sıkkındır. Biraz da Alınmıştır. Bezgin Bir Ses Tonuyla, 


— Merkeple Öküzün Yan Yana Koşulmayacağını Bilmiyom mu Sanıyon Bey. Sen Bunu Bana mı Söylüyon? 


— Kime Söylemeliyim Ağa? 


— Sen Bunu Git Vergi Memuruna Söyle. 


— Vergi Memuruna mı? 


— He ya! Bu Sene Ürünüm Kıt Oldu. Vergi Borcumu Ödeyemedim. Dört Gün Önce Vergi Memurları Öküzün Eşini “Vergi Borcunu Karşılar” Diyerek Alıp götürdüler. Sattılar. Benim Öküzün Eşi Sizin Gibi Beylerin Sofrasına Et, Sucuk Oldu Bey. 


Atatürk, Çok Sinirlenmiştir. Alışkanlığı Gereği Kızdığı Zaman Kaşlarını Çatmaktadır. Onun Bu Halini Gören Köylü, 


— Bana Niye Kaş Çatıyon Bey. Yalan Söylediğimi mi Sanıyon? Sana Ne Söylediysem Hepsi Doğru. Ben Küçükçekmece Köyündenim.Muhtara Sor İstersen. 

Atatürk, 


— Neden Kaymakam Bey’e Gidip Durumu Anlatmadın Ağa? 


— Gittim Bey. 


Köylü Duraksamıştır. Bunu Anlayan Atatürk, Devam Eder. 


— Kaymakam ne dedi? 


— Git borcunu öde, dedi. 


— Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin. 

Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk, konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder. 


— Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından belli oluyor. 


— Halimden belli mi oluyor? 


— He ya! Hem gitseydin bilirdin. 


— Neyi bilirdim? 


— Kapıdaki Jandırmaların adamı içeri koymadığını, bey. 

Atatürk, 


— Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?, diye sorar. 

Köylü gülümseyerek, 


— İnsanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola, der. 


Atatürk, kızmıştır. 


— Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?,diye sorar. 


— O’nunda bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı? 


Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır. 


— Bunu kabul et ağa. ĎÖküzün yanına bir eş alırsın, der. 


Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya köşküne döner. Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker. 


—“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel.” 


Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya köşküne gelirler. Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir. Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “ beni takip edin efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur. Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır. Gözleri karamış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. Tanıdık bir ses duyar. 


— Hoşgeldin ağa. Gel yerin burada. 

Diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret etmektedir. Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur. Durumunu anlayan Atatürk, 


— Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok.

 

— Sağol bey! Sağol. 


Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra,

 

— Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa? 

— Hayır bey, bilmiyom. 


— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum. Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum. Haydi başla, seni dinliyoruz. 

Köylü başından geçenleri bir bir anlatır. Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar. Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkar. Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle; 


— Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz. 


Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır. 


İcra İflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez..."

Alıntıdır..

Bakalım kaç kişi sonuna kadar okuyup paylaş tuşuna basacak?


#MustafaKemalA #YaşaMustafaKemalPaşa.