Translate

28 Eylül 2020 Pazartesi

KİRLİ BEYAZ

  Üstümdeki herif ter ve soğan kokuyor. Kulağıma çarpan hırlaması, bana çocukluğumun geçtiği sokaktaki köpekleri hatırlatıyor. Ve çok ağır. Altında nefes alamıyorum. Ama bu onun umrunda değil. Kan ter içinde gidip geliyor üstümde. Gözlerine bakıyorum. Gözleri kapalı. Şu anda hangi kadını hayal ediyor acaba? Öyle de hırslı beceriyor ki beni, sanırım, o hayal ettiği kadın kimse, buna yüz vermemiş, adam yerine koymamış bunu. Ezilmişliğinin bütün hıncıyla abanıyor bana. Zaten buraya gelen heriflerin çoğu birilerinin ve bir şeylerin öcünü almak için gelir. Onlar için, buraya gelip, benim gibi kadınları düzmek, yalan da olsa, zaferdir. Siz bakmayın bu heriflerin kahve köşelerinde atıp tutmalarına. Çoğunun işi çabuk biter. En fazla bir iki dakikaya kalmaz koyverirler kendilerini. Aslında ne durumda olduklarını bilirler ama ille de dönüp “Nasıldım?” diye sormadan de edemezler. Ne diyelim. Biz de “Harikaydın kocacım.” deriz. Mutlu olurlar. Yalancı zaferlerin sahte mutlulukları! Ah, kusuruma bakmayın. Ben böyle destursuz lafa daldım da, kendimi tanıtmayı unuttum. Adım Beyaz. Bana burada “Kirli Beyaz” derler. Ha, bura dediğim yer de genelev. Evet, evet. Orospuyum ben. Bazı okumuş abiler ablalar bizim için “Seks İşçisi” falan da diyorlar ama ben ona karşıyım. Seksin de işçisi olurmuymuş hiç! Benim bildiğim, işçi dediğin, üretir. Biz ne üretiyoruz ki? Aksine ettiğimiz tek şey, ömrümüzü tüketmek. Ama, çok da kasmamak lazım. Orospuluk ediyorsan, söylemesini de bileceksin. Ben bunu bilir, bunu söylerim. Bu kavanoz dipli dünyada, herkes bir şekilde bedel ödüyor. Herkes bir şeylerini satıyor. Yalan mı?! Sabah dokuz, akşam altı, haldır haldır çalışanlar, zamanlarını, bedenlerini, hayallerini satmıyorlar mı? Ya da kredilerin altında inim inim inleyenler, banka borçlarıyla baş edemeyenler, çüke çüke köpek gibi çalışmıyorlar mı? Hayatlarını satmıyorlar mı? Hah, bizimki de o mevzu. Biz de, hayattan bize geri kalan üç beş kilo eti satıyoruz. Aradaki tek fark, onlara "hanımefendi" "beyefendi"diyorlar, bize de "Orospu". Durun bi. Tamam. Üstümdeki herifin işi bitti. Şimdi kıçını dönmüş sigarasını tüttrüyor. Aman, tüttürsün de gitsin. Ha, ne diyordum. Hatırladım. Adım Beyaz. Her orospu gibi benim de acıklı bir hikayem var. Laf aramızda, bana gelen heriflere, her defasında başka başka hikayeler anlatırım ama size bu akşam doğrusunu anlatacağım. Ben bir gecekondu semtinde, tek odalı bir evde yaşıyordum. Daha ondördüme falan girmemişim. Ama n'olduysa bana, bir serpildim, büyüdüm. Mahallede gelen geçen bir daha dönüp bakıyor. Memeydi göttü büyüdü bir anda. Derken, bir gece, biz dört kardeş yer yatağında yatarken, karanlığın içinden biri, yılan gibi bizim yatağa sokuldu. İlkin korktum. Kafamı çevirdim. Bir baktım, arkamda duran dayım. O da o sıralar, işsiz güçsüz olduğu için bizde kalıyordu. Yatağa girenin dayım olduğunu görünce, rahatladım. Yahu dayı bu demi. İnsan dayısına güvenmeyecek de kime güvenecek. Ben tekrar yastığa başımı koyup uyuyayım derken, dayımın elinin bacaklarımda gezdiğini hissettim. Sonra üstümden çıkardığı pijama, iyice üstüme örttüğü çiçekli yorgan.. Anlamadım ne yaptığını ama çok korktum. Gözlerimi kapattım. Gözlerimi çok sıkı kapattım. Sanki gözlerimi çok sıkarsam, yaşadıklarım yalan olacakmış gibi. Çocukluk işte! Neyse, öyle uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda yatakta yalnızdım. Hemen kalkıp, mutfağa annemin yanına gittim. Annem kahvaltı hazırlıyordu. Dayanamadım ve gece dayımın bana yaptığını anlattım. Annem önce mutfağın kapısını örttü, sonr beni sandalyeye oturttu. Hah dedim “Şimdi annem gerekeni yapar. Annem beni korur. Annem dayıma çok kızar.” Öyle olmadı. Annem kollarımı tuttu ve “Sakın bunu kimseye anlatma tamam mı. Dayın öyle bir adam değil. Allah bilir sen ne cilveler yaptın da dayının aklını karıştırdın.” dedi. Ben öylece kaldım sandalyenin üstünde. Boğazıma takılan bir yumruk vardı ve ben bırakın iki kelime etmeyi nefes alamıyordum. Annem suçluyu bulmuştu. Suçlu bendim. Ve ben o günden sonra kimseye ama kimseye bir derdimi anlatamadım. Aç kaldım, susuz kaldım. Dövüldüm, bıçaklandım, ağzıma sıçtılar ama ben yine de kimseye bir şey diyemedim. “Annen seni anlamamış Beyaz, elalem mi anlayacak” dedim hep. Sonra birkaç gece daha dayım devam etti ve ben sustum. Babamın zaten evle alakası yoktu. Kahvedir, kumardır, karı kızdır derken bizi çoktan unutmuştu. Bir gün benden on beş yaş büyük bir herifle kaçtım. Beni Konya’ya götürdü. Sözüm ona evlenecektik. Gerisi bildiğini hikâye işte. Başımda anne yok, baba yok. Dövdü beni. Sonra ona buna sattı. Beni pazarladığı herifler arasında politikacısı, esnafı hatta imamı bile vardı. Önce beni beceriyor, sonra da ramazan geldğin de zekatlarını bana veriyorlardı. Ben yine kimseye bir şey demedim. Sustum. Sustum. Sustum. İşte o gün bugündür adım Kirli Beyaz oldu. Burası benim yedinci genelevim. Rüzgâr ne zaman nereden vurursa, ben bir başka geneleve savruluyorum. Geçenlerde dayanamadım. Mahalleden çocukluk arkadaşımı aradım. Annemi sordum. “Öldü” dedi. Yattığı mezarlığı söyledi. Üşenmedim, kalktık yanına gittim. Mezarının başına oturupi, önce mezarına tükürdüm, küfürler ettim, sonra da saatlerce köpekler gibi ağladım. Yine o yumruk boğazımdaydı. Bir şey diyemedim. Eğer diyebilseydim “Lan anne, vallahi de billahi de ben dayıma cilve yapmadım. Ne olduysa senin o puşt kardeşin yüzünden oldu.” diyecektim. Diyemedim. Şimdi bir herif daha girdi içeriye. Çalışmam lazım. Kusura bakmayın. Benim hikayem de böyle bir hikâye işte. Çocuklarınızı dinleyin emi. Onların dediklerine kulak verin, güvenin. Yoksa onlar da benim gibi bir sustular mı ömür boyu kimseyle konuşmazlar. Tamam, bu saaten sonra benden bir cacık olmaz, biliyorum. Ama en azından başkaları benim yaşadıklarımı yaşamasın diye yazıyorum bunları. Benim adım Kirli Beyaz. Ne demişti bir şair abimiz. “Bütün renkler aynı anda kirlenmeye başladı. Birinciliği beyaza verdiler.” İşte o beyaz benim. Yazan: Tamer DURSUN --------------- Ve o kadınlardan birisi, yorgundu bir bayram günü. Artık vücudu onca pis kokan terler arasında sirkeye batırılmış bir et parçası gibi çürümüştü. Mavi demir parmaklıklar gerisinde pencere kenarına oturmuş, elinde bir çocuk fotoğrafı vardı. Sürekli ağlıyordu. Dışarıda ise onlarca aç kurt gibi ağızlarından salyaları akan erkekler duyarsızca şeylerinin sevdasında neon ışıkları altındaki kadınları süzmeye devam ediyorlardı. Birisi onların arasından sıyrıldı ve oradan hızla uzaklaşıp şehrin caddelerinde düşünceler arasında yürüdü... yürüdü... #KirliBeyaz #Çocuklarmasumdur #Cinselistismar #Susma #Saklama

1 yorum:

  1. Az önce bu yazıya başka bir platformda denk geldim ve hemen araştırmak istedim. Tekrar tekra ve tekrar okudum. Elimde telefon donuk bakışlarımla kalakaldim. Sanki başka dünyada denk aynı hayata denk gelmiş gibiyim.

    YanıtlaSil