Translate

31 Ocak 2021 Pazar

ALLAH SÖZÜ VE KAVRAMININ KÖKENİ


ALLAH SÖZÜ VE KAVRAMININ KÖKENİ


Yeni Yunus Emre Gazetesi

01 Kasım 1954

Sayı: 111

Bölüm : 9


Kaynaklar :

Anadolu Aydınlanma Vakfı

İsmailemre.net

AnadoluAydinlanma.org.


A Ç I K L A M A L A R :


(1)  İsmail Emre

ismail 

Kökeni: Arapça

Hz. İbrahim'in oğludur. 

Resul-i Ekrem'in de ceddi olan İbrahim ve İsmail Kabe'yi yeniden inşa ettiler. (Bak: Kabe, İbrahim  )

Duası kabul olunan.

Allah'ın işi.


isma

Yükseltmek.

İşittirmek, sesini duyurmak, bir sözü istenilen yere ulaştırmak.


İsmail (Arapça: إِسْمَاعِيْل, romanize: ʾIsmāʿīl) veya Yismael,[a] Tanah ve Kur'an'da bahsedilen İbrani din büyüğü. Yahudilikte, Hristiyanlıkta ve İslamda, İbrahim'in ilk oğlu olarak geçer.[1][2] Özellikle İslam'da önemi oldukça yüksektir.


Etimoloji

İsmail ismi, İbranice kökenlidir (יִשְׁמָעֵאל, Yismael). Yisma "duymak" veya "işitmek", El ise "Tanrı" veya "Yaratan" anlamındadır; yani "Tanrı duydu", "Tanrı duyacak" demektir. İbrahim'in, oğluna bu ismi koymasının sebebi, Torah'ya göre; Tanrı'ya uzun süre çocuğunun olması için dua etmesi, ve sonunda Tanrı'nın, İbrahim'i duyup çocuk sahibi yapmasıdır.

Yahudilikte ve İslam'da

Tora ve Kur'an'a göre, babası İbrahim, annesi ise Hacer'dir. İslam inancında Zebihatullah, yani "Allah'ın kurbanı" denir ve yine İslam inancına göre Muhammed'in atasıdır. İbrahim 86 yaşında iken, cariyesi Hacer'den oğlu İsmail doğdu. Daha sonra İbrahim 100, Sare 90 yaşında iken, Yahveh'in mucizesi ile İshak doğdu.Tekvin:17:17–27

İslam kaynaklarına göre, İbrahim'in büyük oğlu İsmail'in soyu, bugünkü Arap milletini oluşturmuştur. İbrahim Tora'ya göre Hacer ve İsmail'i bugünkü Ürdün sınırına (Paran) yollamıştır. İsmail ve soyu orada büyüdü. Ürdün, Arabistan ve güney Edom'u ele geçirdi. İslami inanışa göre Hacer ile İsmail bugünkü Mekke’nin bulunduğu yere gelirler ve Zemzem Kuyusunu bulurlar. Daha sonra da İbrahim gelerek birlikte Kabe’yi inşa ederler. Ayrıca İbrahim’in gördüğü bir rüya üzerine İsmail’i kurban sunduğuna, sonra da Allah'ın İsmail'i kurtarmak için gökten bir koç indirdiğine inanılır.

"Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla. Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. ''Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi. Nihayet her ikisi de boyun eğip, İbrahim de onu yüzüstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: "Ey İbrahim! Gördüğün rüyayı yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız." "Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır." Biz, (İbrahim'e) büyük bir kurbanlık vererek O'nu kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim'e selam olsun''Saffat Suresi:100–107''İbrahim'in, İsmail'le birlikte, Beytullah'ın ana duvarlarını yükselterek şöyle yakardıkları zamanı da an: "Rabb'imiz, bizden gelen niyazları kabul buyur; sen, evet sen, Semî'sin, her şeyi çok iyi duyarsın; Alîm'sin, her şeyi çok iyi bilirsin."Bakara Suresi:127''Kur'ân'da İsmail'i de an; çünkü o, vaadine sadık bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi. Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.''Meryem Suresi:54–55"Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını beyt-i haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım), böylelikle sen, insanların bir kısmının kalplerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler."İbrahim Suresi:37

On iki oğul ve bir kızı olan İsmail'in çocukları:

Nebaioth (Nabit)

Kedar (Kaydar)

Adbeel (İzil/İdbil)

Mibsam (Mesma/Rama)

Mishma(Mişa)

Dumah (Duma)

Massa (Mâs/Mâş)

Hadad (Ezer/Ezür)

Tema (Tamya)

Jetur (Katura)

Naphish (Kafes)

Kedemah (Kaydman)

Mahalath ya da Bashemath (Basma) - Yakup peygamberin ikizi Esav ile evlendi.


Emre

Pek çok halk ozanının, aşığın ve dervişin isminde yer alan Emre sözcüğünün (örneğin, Yunus Emre, Taptuk Emre) Türkçede "Aşık" anlamına geldiği dibilim açısından kesinleşmiş durumdadır. Bu kelimenin İmre kavramı ile bağlantılı olduğu kabul edilmektedir. Türk-Moğol dil bütününde ilaç, ağız, dişilik, işaret bildiren (Am/Em/İm) kökünden türeyen Amramak/Emremek/İmremek fiili aşık olmak demektir ve Emre kelimesi de aşık manası[5] taşır. Amrağ/Amra/Emre dönüşümüne uğramıştır. Anadolu'da "imremek" ve "imrenmek" fiilleri bir şeyi çok sevmek, gıpta etmek, aşırı istek duymak[6] manaları taşır.

ALLAH SÖZÜ VE KAVRAMININ KÖKENİ

(2)  Allah[a] (Arapça: الله, romanize: Bu ses hakkındaAllāh (yardım·bilgi), Arapça telaffuz: [ɑɫˈɫɑː(h)]), İbrahimî dinlerde geçen tek Tanrı'yı ifade eden Arapça sözcük.[2][3][4] Allah ismini Müslümanlar dışında ana dili Arapça olan Yemen Yahudileri ve bazı Mizrahi Yahudileri toplulukları ile Malta'da yaşayan Roma Katolikleri, Orta Doğulu Semitik Hristiyanlar olan Aramiler, Maruniler, Süryaniler ve Keldaniler de kullanır.[5]

İbrahimi dinlerde tanrı tarih içerisinde antropomorfik tanımlamalardan arındırılarak daha soyut kavramlarla ifade edilen, değişerek gelişen bir figürdür. Başlangıçta gökte bir saray içerisinde, etrafında bir sürü yaratıkla yaşayan, göğe merdivenle inip çıkan, diğer tanrıları da tanıyan insan şeklinde bir aile veya klan tanrısı iken, zaman içerisinde sex yaşamları ve insani özellikleri yok edilerek sadece melekler ve şeytanlar üzerinden konuşan ulusal ve son aşamada evrensel tanrı figürüne dönüşür.[6] Bu aşamada Evrenin yaratıcısı olan Tanrı; ebedi, her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen bir tanrıdır. Günümüzde İbrahimî dinler Tanrı'nın zamandan ve mekandan münezzeh olduğuna inanır, bu yüzden Tanrı somut evrenden bağımsızdır ancak yine de duaları duyar ve tepki verir.

İbrahimî dinlerin kitaplarında Tanrı kişileştirilmiş bir yaratıcıdır. Birincil kişi olarak konuşur ve bazen insanların karşısına "insan görüntüsü" ile çıkar.[7] İslam'da Allah Müntakim (intikam alan), Mütekebbir (büyüklenen)dir. Ayrıca Sabur (çok sabırlı), celil (Celalet; 1/azamet, 2/hiddetlilik, hışım), rahim (çok merhametli), halim (yumuşak huylu), vedud (sevecen) gibi insani duygular ifade eden isimlerle de anılır ve insana ait özelliklerin de aslında Allah'a ait olduğu ifade edilir. Hristiyanlıkta Tanrı baba gibi, Sufîlikte arkadaş gibidir.[8] Tanah'ta da Yehova'nın sık sık kişileştirildiği görülür.

Tanrı hakkında teşbihi antropomorfik bir dil kullanılıp kullanılamayacağı konusunda Yahudi, Hristiyan ve İslam düşünce tarihinde oldukça yoğun tartışmalar olmuştur. Kutsal kitaplarda Tanrı’yı hem teşbih eden örneklere hem de tenzih denilen olumsuzlama örneklerine rastlanmaktadır. Üç dinin de bu konuya yaklaşımını incelediğimizde hem Kur’an’da hem de Kitâb-ı Mukaddes’te olumsuz nitelemeler yanında olumlu nitelemelerin daha fazla kullanıldığı görülecektir; yani vahiyde tenzihten çok teşbih vardır.[9]

Etimoloji ve tarihî kullanım

Allah kelimesinin Arapça bir kelime olmadığı iddiası mevcuttur[10] ve kelimenin kökeni klasik Arap dilbilimciler tarafından yoğun olarak tartışılmıştır.[11]

MÖ 2000’lere dayanan Kenan panteonunda “El” ya da “İl” baştanrı konumundaydı. El her şeye kadir, ezeli ve ebedi, yer ile gökteki her şeyin tek hakimi, her şeyi yaratan, yaratıcı, antlaşma yapan ahit tanrısı vs. gibi niteliklere sahipti. El tanrısı Aramiceye Eloh veya Elaha ve İbraniceye Eloah olarak geçmiş, Yeni Ahit’te “Eli” ve “Elohi” tanrı anlamında kullanılmıştır. İl veya El sonu el veya il ile biten isimlerde görülmeye devam etmektedir. Gabri-el, Mika-el, Azrail, İsrafil, İsrael, Yişmael (İsmail), Emanuel vb.[12] İslam öncesi Arapça yazıtlarda Hristiyanların MS 6. yüzyılda El ve Eloha kelimelerini kullandıkları bilinmektedir.[5]

Basra okulu onu irticali bir kelime veya gizli, yüce gibi anlamlara gelen “lyh” kökünden türemiş “lah”ın belirgin formu olarak değerlendirmişlerdir. Diğerleri ise kelimeyi Eski Suriye dili veya İbraniceden ödünç alınma, çoğunluk ise Arapça Al-ilah’ın kısaltılarak Allah şekline dönüştürülmesi olarak kabul etmişlerdir. Alimlerin çoğunluğu sonuncu teoriyi benimser ve ödünç kelime teorisine şüpheyle yaklaşır.[13][14]

Allah anlayışı Mekke dininde belirsiz bir anlama sahipti.[15][16] Allah veya ilah sözcüğü bir isim veya unvandan daha çok bir sıfat olarak kullanılmış olabilirdi.[15][17] Allah İslam öncesi dönemde politeistik Mekke panteonunda bir put ile temsil edilmeyen tek ilah ve bir baştanrı idi.[18] Güney Arabistan tanrılarından el-Lât, el-Uzzâ ve el-Menât Kur'an'da da anlatıldığı şekliyle [19] Allah'ın kızları olarak anılıyorlardı.

Uruklular, Nebatiler ve İslâm öncesi Mekkeliler tarafından da kullanılan Allah ismi İslâm ile birlikte bir dönüşüm yaşamış, arkadaş, eş, kız ve çocuk gibi unsurlarından arındırılmıştır.

Allahumme: İslam'da dualara başlarken kullanılan deyimin Arapça olmadığı, İbranice Elohim (tanrılar) kelimesinin Arapça telaffuzundan ibaret,[20] [21] zaman içerisinde "Ey Allahım" şeklinde anlam yüklenen bir deyim olduğu müslüman olmayan bilginlerce ifade edilmiştir. Elohim İbranicede "majesteleri!" ifadesindeki gibi majestik çoğul olarak kullanılmakta, tekil anlam ifade etmektedir.

İsim hakkında islami görüşler

İsmail Hakkı Altuntaş "Allah kelimesinin ‘İlah’ dan türetilmiş olduğu bunun da Sami dinlerin ortak kullanımı olan El/İl den türetilmiş olduğu daha kabul edilebilir bir görüştür. Pagan baş Tanrısı ölümsüz El’in isminin geçirdiği linguistik değişmelerin Hem Yahudilere hem Müslümanların hem de diğer birçok dinin Tanrı isimlerinin oluşumunda katkıda bulunmuş olacağı ihtimali kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Bütün dinler bir önceki dinlerin inanç, dil, kültür, yaşam, dünya görüşü gibi birçok ögelerinden beslenerek gelişmişlerdir. Aramca-Süryanice konuşan İsa da Tanrı'ya son nefesinde şöyle diyordu: “Eli, Eli, lama şevaktani”, ‘Tanrım, Tanrım beni neden terk ettin?” ifadelerini kullanmaktadır.[22]

Arapçadaki “ilah” isminin, Süryanice olduğu, “Laha” veya Aramice “alâha” kelimesiyle ilgili olacağı üzerinde duranlar olmuştur. İlah kelimesi köken itibarıyla Sümercedeki "-İL" (-el) kökünden gelir ve "Tanrı" demektir.[23]

İslamda Allah'ın tek; zıddı, benzeri ve ortağı olmayan yaratıcının "özel ismi" olduğuna, ayrıca bu ismin kemal, cemal ve celal sıfatlarının ifade ettiği anlamların tamamını kapsadığına, ismin Türkçe "tanrı", Arapça "ilah", İngilizce "god", Almanca "gott", Farsça "hüda" gibi Tanrı için isim olarak kullanılan bütün kelimelerden farklı[24] olduğuna inanılır. Buna göreİlah, tanrı, rab gibi kelimeler cins isim sayılır çoğul olarak kullanılabilirler.[25]

Diyanet İşleri Başkanlığınca Allah isminin "el-ilah" kelimesinden türediği görüşü tercih edilmiştir.[25]

Allah inancının gelişimi

İslam öncesi değişimler: İbrani dini metinlerinde Tanrı ile ilgili antropomorfik ifadeler zaman içerisinde hafifletilir veya yok edilirler. Örneğin Kitab-ı Mukaddes’teki Yunus kitabının, Midraş türü, tarihi bir gerçekliğe dayanmayan, eğitim veya nasihat amaçlı[26][27] Tevrat kıssasında Yahudi tercümanlar, antik metindeki antropomorfik betimlemeleri kaldırmıştır;

Yunus 1:6'da Masoretik Metin'de (MT) "...Tanrı belki halimizi görür de yok olmayız..." diye yazarken Yunus Targum'unda bu pasaj "...belki Tanrı'dan üzerimize rahmet gelir..." yazmaktadır. Gemi kaptanının teklifi ilahi geleceği değiştirmekten ziyade ilahi acımayı elde etmeye yöneliktir. MT'de Yunus 3:9'da "Belki o zaman Tanrı fikrini değiştirip bize acır, kızgın öfkesinden döner de yok olmayız" derken Targum'da "Her kimin idrakında günah varsa tövbe etsin ve Tanrı tarafından bize acınacak" yazar. Tanrı fikrini değiştirmemektedir; acımaktadır.

İslamda Allah inancının gelişimi

Tek ve benzersiz Allah inancı İslami tevhid inancının temelidir. "Allah" sözcüğü Kur'ân'da 2699 defa tekrarlanır. İhlas Suresi, İslâm'ın Allah inancını özetler:

“"De ki; O Allah bir tektir. Allah Samed'dir. Doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve O'na hiçbir şey denk olmamıştır."„

Bunun yanında; "Tanrı Âdem'i kendi biçiminde yarattı",[28] "Yüce tanrı, yaratıkları yaratma işini bitirince, sırt üstü uzandı. O sırada bir ayağını öbür ayağının üstüne koymuştu. Bunun benzerini yapmak hiç kimseye uygun değildir"[29], "(Kıyamette) Rabbimiz baldırını açar, her mümin erkek ve her mümin kadın O'na secde eder. Dünyada iken kendisine riya ve gösteriş olarak secde edenler geri kalırlar. Onlar da secde etmeye kalkarlar, ancak sırtları bükülmeyen yekpare bir tabakaya dönüşür"[30] gibi hadisler, yaratıklara benzemeyen ve onlara ait, eksiklik ifade edebilecek her türlü sıfattan tenzih edilen Allah anlatımıyla çelişen insan biçimci anlatımlar içermekteydi.

Kur’an ve hadis anlatımlarında Allah kızar ve öfkelenir, "öç alma" yoluna gider, yatışır, düşünür, acır (Rahim), bağışlar; "efendi (Rabb) ve "kral" (Melik) olur, evi ve tahtı vardır.[31] "Zorba" (Cebbar), "sevecen, "(Vedûd), öfkelidir (Celil). Kur'an'da insansı bir dil ile Muğire Oğlu Velid’e zenim (soysuz) şeklinde hakaret edilir.[32] Kur'an’da Allah'ın 99 ismi arasında verilen intikam alan, sabırlı olan gibi isimler ile (yemin etme, beddua etme,[33] hikâyeler anlatma, kendisine dostlar ve düşmanlar edinme gibi) fiiller kişisel tanrı olarak tanımlanan ve Tanrı’ya insanî sıfatlar atfeden diğer örneklerdir.

İslamda selef devri olarak adlandırılan, başlangıçta sorgulanmayan ve inanç açısından sorun olarak görülmeyen Allah’ın zatı, sıfatları ve eylemleriyle ilgili inancın teşbih-tenzih tartışmaları üzerinden belirli değişimler geçirdiği, gökyüzünde arşta (koltuk) oturan, iki eli,[34] yüzü,[35][36] "gözler"i,[37][38][39][40] karnı, bacağı gibi insani sıfatlarla tanımlanan yaratıcı inancının kelamcılar tarafından sorgulandığı, bu kapsamda farklı görüş ve mezheplerin ortaya çıktığı görülür.[41]

Şiî: Sembolik ifadelerle Allah'ın anlatılmasını onaylar.

Sufî: Allah'ın şeklinin olmadığına, sonsuz olduğuna, şimdiki halimizin onu görmeye gücünün yetmediğine ve Allah'ın "her yerde" olduğuna inanır.

Mücessime, Müşebbihe, Selefi, Vahhabi: Allah'ı teşbihlerle anlatır, ona el-yüz atfeder ve arşta oturduğunu kabul eder. Selefiliğin teorisyeni kabul edilen İbni Teymiyye "Allah, arş kadardır, ne ondan büyük ne de ondan küçüktür." ifadelerini kullanmıştır.[42]

Maturidi-Eşari: Görme ve duyma gibi sınırlı bir insan-tanrı benzetmesini kabul eder.

Mutezile-Cehmiyye: Cehmiyye ve İslamda akılcı mezhep olarak bilinen Mutezile Tevhide aykırı bularak Allah'ın herhangi bir şekilde insana benzetilmesine karşı çıkar ve soyutlama yapar.[43][44]

İslam din felsefesinin geleneksel adı olan Kelâmcılıkta Allah'a zaman ve mekan izafe edilmesi onun cismanileştirilmesi olarak değerlendirilir. Ayrıca Allah'ın insana benzetilmesi (antropomorfizm) müşebbihe olarak tanımlanır, İslâmdışı ve küfür kabul edilerek reddedilir.[45] Tevrat’taki "Yakup ile güreşe tutuşan Tanrı" (Hoşea 12:3) ve Hristiyanlık üçlemesindeki "Baba Tanrı" figürü eleştirilir. Kelâmcılar Kur'ân ve kudsi hadisler gibi İslâmî kaynaklarda kullanılan Allah'a mekân (gök, arş (taht) izafe eden (Taha-5 ve Araf 54)) [46] ve “Allah’ın eli” Allah’ın yüzü”, "insanın Rahmân suretinde yaratılması" [47][48] gibi ifadelerle Allah'ın işitmesi, görmesi gibi ifadeleri mecazi ifadeler olarak tanımlarlar.[49]


(3)  Teşbih

(Çoğulu: Teşbihât) Benzetmek, benzetilmek. Benzetiş. Bir vasıfta vehmetmek.

Edb: Aralarında maddi veya mânevi bir münasebet bulunan iki şeyi birbirine benzetmek san'atı.

Yassı ve enli yapmak.

Benzetme.

Benzetme.

Benzetmek, benzetiş. Bir nitelikte saymak ve zannetmek.


(4)  Rab 

Tanrı.

Super glue yöntemi ile görünür 

Doldurmak. (Osmanlıca'da yazılışı: ra'b)

Vasat, orta boylu.

Tasavvuf=mürebbi öğretmen


1/2Müellif: BEKİR TOPALOĞLU (Bölüme Git) Sözlükte “bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip geliştirmek” mânasındaki rab (rabb) kelimesi mübalağa ifade etmek üzere...

2/2 Müellif: SÜLEYMAN Uludağ (Bölüme Git) TASAVVUF. Allah’ın zâtı, a‘yân-ı sâbiteye nisbetle kādir ve mürîd gibi ilâhî isimlerin, hâricî varlıklara (ekvân) nisbetle rezzâk ve hafîz gibi rabbân...


Sözlükte “bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip geliştirmek” mânasındaki rab (rabb) kelimesi mübalağa ifade etmek üzere daha çok sıfat gibi kullanılır ve kelimeye hepsi de Allah Teâlâ hakkında olmak üzere “mâlik, seyyid, idare eden, terbiye eden, gözetip koruyan, nimet veren, ıslah edip geliştiren, mâbud” gibi anlamlar verilir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rbb” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “rbb” md.). İbn Cerîr et-Taberî bu mânaların mâlik, seyyid ve muslih kelimelerinde yoğunlaştığını kaydeder. Mâlik “evreni yaratan ve yöneten”, seyyid “hâkimiyetinde dengi ve benzeri olmayan”, muslih de “lutfettiği nimetler vasıtasıyla yaratılmışların halini düzeltip geliştiren” demektir (Câmiʿu’l-beyân, I, 93-94). Ebü’l-Bekā el-Kefevî rab kelimesinin Allah için kullanıldığında içerdiği mânaları şu şekilde sıralar: Rab “mâlik” anlamına alındığı takdirde Allah’tan başka bütün varlıklarla, “muslih” olarak düşünüldüğünde kendi başına mevcudiyeti bulunmadığından ıslaha elverişli olmayan arazların dışındaki nesnelerle, “seyyid” diye açıklandığında sadece akıllı yaratıklarla, “mâbud” mânası verilmesi halinde ise mükelleflerle ilgili bir muhteva taşır (el-Külliyyât, s. 466).

Kur’ân-ı Kerîm’de rab kelimesi 962 yerde Allah’a doğrudan nisbet edilmektedir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “rbb” md.). Bunun dışında beş yerde “hükümdar” mânasında Hz. Yûsuf dönemindeki Mısır meliki için kullanılmış (Yûsuf 12/23, 41, 42, 50), bir âyette Hz. Mûsâ devrindeki Firavun’un tanrılık iddiasıyla kendisi hakkında kullanımı şeklinde (en-Nâziât 79/24), bir âyette de Allah’tan başka rab aranmamasının gerektiği vurgulanırken (el-En‘âm 6/164) zikredilmiştir. Rabbin çoğulu olan erbâb da birden fazla rab edinmenin eleştirisi çerçevesinde dört âyette yer almıştır (Âl-i İmrân 3/64, 80; et-Tevbe 9/31; Yûsuf 12/39). Başta Hz. Mûsâ olmak üzere geçmiş peygamberlerin bağlıları için kullanılan ribbiyyûn, rabbâniyyûn (Rabbe bağlı olup ilmi ve ameli yetkin derecede bulunanlar) dört âyette geçmektedir (Âl-i İmrân 3/79, 146; el-Mâide 5/44, 63). Kur’an’da rab çeşitli isimlere ve zamirlere, en çok da tekil ikinci şahıs zamirine muzaf olarak kullanılmıştır. 242 yerde tekrarlanan bu hitabın 200’den fazlası Hz. Peygamber’e yöneliktir. “Sizin rabbiniz, onların rabbi” biçimindeki çoğul zamiriyle 243, “ey rabbim, ey rabbimiz” şeklindeki niyaz ifadesiyle 178 defa geçmektedir. Rabbin sıfat tamlaması ve mübtedâ-haber konumundaki cümle içi bağlantılarının tamamına yakın kısmında Allah’ın azameti, aşkınlığı, lutufkârlığı, bağışlayıcılığı, şefkat ve merhameti, rızık verici, yol gösterici, yardım edici ve koruyucu oluşu ifade edilmektedir.

Rab ismi İbn Mâce ve Tirmizî’nin rivayet ettiği esmâ-i hüsnâ listelerinde yer almamıştır. Bu durum doksan dokuz ismin, sıhhatinden şüphe edilmeyen esmâ-i hüsnâ hadisine bir râvi tarafından sonradan ilâve edilmesinden kaynaklanmış olmalıdır. İbn Hacer’in Kur’an’dan çıkardığı esmâ-i hüsnâ listesinde ise rab mevcuttur (DİA, XI, 407-408). Çeşitli hadislerde rab “sahip” anlamıyla, ayrıca Allah’ın ismi olarak geçer (Wensinck, el-Muʿcem, “rbb” md.). Ezanın ardından, “Ey bu yetkin davetin ve kesintisiz devam eden namaz ve niyazın sahibi Allahım!” diye başlayan dua onlardan biridir (Buhârî, “Eẕân”, 8; Müslim, “Müsâfirîn”, 200). Hz. Peygamber kölenin efendisi için “rabbim” demesini menetmiş, bunun yerine “efendim, sahibim” anlamındaki kelimelerin kullanılmasını istemiştir (Müsned, II, 316; Müslim, “Elfâẓ”, 13-15). Âlimler rab isminin “sahip” ve “ıslah edici” mânaları üzerinde durmuş, kelimenin “sahip” anlamında insanlara da nisbet edilebileceğini, ancak bu durumda sınırlı ve nisbî bir anlam taşıdığının belirtilebilmesi için “rabbü’d-dâr” (evin sahibi) gibi tamlama halinde kullanılması gerektiğini belirtmiştir (İbn Kuteybe, s. 9; Mâtürîdî, II, 278). Ebû Abdullah el-Halîmî, rab ismine “yarattığı şeyi onun için mukadder kıldığı yetkin derecesine ulaştıran” mânası verdikten sonra insanın sperm döneminden itibaren ihtiyarlık devresine kadar geçirdiği gelişme merhalelerini örnek olarak zikretmiştir (el-Minhâc, I, 205).

Kur’ân-ı Kerîm’de ilâhî isim olarak Allah lafzından sonra en çok kullanılan kelime rabdir. Âyetlerdeki konumundan anlaşılacağı üzere bu ismin içerdiği şefkat, merhamet ve geliştirerek yaşatma fonksiyonları (rubûbiyyet), peygamberlerden münkirlere kadar bütün şuurlu canlıları ve evrendeki diğer varlıkları kuşatmaktadır. Bütün ilâhî sıfatları kapsadığı kabul edilen Allah lafzı bir bakıma ulûhiyyetin zâtî-aşkın yönünü temsil ederken rab ismi O’nun yaratılmış âleme yönelik fiilî tecellilerine işaret eder. Bu ismin yer aldığı doksan dört sûrenin muhtevasına bakıldığında bunlarda ilâhî inâyetin tekrar edildiği ve bu inâyet iklimine çağrı yapıldığı görülür. Bu çerçevede kulların “rabbi, rabbenâ” ile başlayan niyazlarında Allah’a yönelen talepleri anne şefkatini andıran ilâhî inâyet tecellileriyle karşılanır. Resûlullah’ın bir beyanı da bu bakış açısını desteklemektedir. Hz. Ömer’in naklettiğine göre bir gün Resûl-i Ekrem, annelerinden ayrı kalmış çocukların arasında dolaşan bir kadının bir çocuğu bağrına basıp emzirdiğini görünce etrafındakilere, “Ne dersiniz, çocuklara karşı bu kadar şefkatli olan şu kadın kendi yavrusunu ateşe atar mı?” diye sormuş, onlar “hayır!” diye cevap verince şöyle demiştir: “Allah’ın kullarına olan merhameti bu kadının yavrusuna olan merhametinden daha çoktur” (Buhârî, “Edeb”, 18; Müslim, “Tevbe”, 22). Allah’ın özellikle insana ve genel olarak kâinata yönelik isim ve sıfatlarından olan rabbin başta rahmân, rahîm, gafûr, vedûd, rezzâk ve mâlikü’l-mülk olmak üzere birçok isimle anlam tamamlama ve dengeleme ilişkisi vardır.

Bazı esmâ-i hüsnâ kitaplarında ve Kur’an tefsirlerinin özellikle Fâtiha sûresinde rab ismi hakkında geniş bilgi verilir. Bu konuda müstakil çalışmalar da yapılmıştır. Ebü’l-A‘lâ el-Mevdûdî’nin el-Muṣṭalaḥâtü’l-erbaʿa fi’l-Ḳurʾân adlı eserinin ikinci bölümü bu isme ayrılmıştır (Ar. trc. Muhammed Kâzım Sibak, Dımaşk, ts., s. 34-94; trc. Osman Cilacı – İsmail Kaya, Kur’an’a Göre Dört Terim, İstanbul 1982, s. 35-88). Yakup Çiçek ve Fahrettin Yıldız’a ait Hamd-Rab başlıklı kitapçığın ikinci bölümü de bu konuyla ilgilidir (İstanbul 1986). R. D. Wilson, Kur’an’da geçen “Allah” ve “rab” isimlerinin dökümünü âyetlerin indiği dönemlere göre karşılaştırmalı olarak gösteren bir çalışma yapmıştır (“The Use of the Terms ‘Allah’ and ‘Rab’ in the Koran”, MW, XI/2 [1920], s. 176-183).

Rab (Arapça رَبٌّ, İbrânice Rabi רב), "efendi" veya "yüce" anlamına gelen İbranice kökenli bir sözcük.[1]

Etimoloji

İbrânice'de rab kelimesinden türemiş rabbi kelimesi "din âlimi, öğretmeni" anlamında kullanılagelmiştir. Yahudilikte bilinen ilk rabbi Musa'dır. Rabbi sözcüğü Türkçede haham sözcüğü ile karşılanmıştır.

Rab kelimesinden türeyen diğer kelimeler ise terbiye, mürebbi ve mürebbiye (terbiyeci, eğitimci) gibi kelimelerdir.

İyelik eki i ile (Rabbi) efendim anlamına gelir.[2]

Kullanım

Yahudilik ve Hristiyanlıkta

İbrâhîmî dinlerin kutsal kitaplarında tanrı veya efendi anlamında kullanılır.[3][4] Hristiyanlıkta İsa için "Rab İsa" şeklinde kullanılmaktadır. Türkçeye Arapçadan geçen sözcük tanrı anlamında kullanılır.[5]

Kitab-ı Mukaddes'de şu şekilde geçer:

"...RAB Tanrı göğü ve yeri yarattığında, yeryüzünde yabanıl bir fidan, bir ot bile bitmemişti. Çünkü RAB Tanrı henüz yeryüzüne yağmur göndermemişti. Toprağı işleyecek insan da yoktu..." (Yaratılış 2:4)

"Davut'un kendisi, Kutsal Ruh'tan esinlenerek şöyle demişti: 'Rab Rabbim'e dedi ki, Ben düşmanlarını Ayaklarının altına serinceye dek Sağımda otur'." (Markos 12:36)

İslam'da

İslâm'da Allah anlamında kullanılmakla birlikte Allah'ın 99 isminden biri değildir.

Kur'an'da Rab sözcüğü geçen ayetlerden biri şöyledir:

"...Ben sizin O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Ancak, Rabbimin bir şey dilemesi hariç. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâla ibret almıyor musunuz?" (Enâm Sûresi, 80. âyet)


(5)  Ulmak 

Çürümek, ezilmek, kokmak.

ALINTIDIR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder