Translate

14 Aralık 2023 Perşembe

RESİMİ YAPTIM, BİTİRDİM.. SONRA TUVALE AKTARDIM.



“2 Saatlik resim için 20 saat düşünürüm” H.Matis

Resim yapanlar bilir, yeni bir eser yaratmak, ortaya çıkarmak, bir bebeğin doğumu gibi, sancılıdır. Sabahlara kadar tuvalin başında boyalarla uğraşırsın, saatler sonunda yaptıklarını kazırsın, geriye kalan boyalarla sıvanmış bom boş bir tuval, ziyan olan boyalar ve zaman dilimi.
Daha sonra yine bu sancılı saatlere dönersin, yoğun uğraşlar, yine oldu – olmadılar, acaba yine mi kazısam, ne eksik acabalar ve ardından kocaman ağız dolusu bir ooofffffffff…..
Günün birinde güzel eser nihayet çıkar. Beğenirsin, atölyenin en güzel duvarına asarsın, gelir gider bakarsın. Karşısında içilen demli bir çay tüm yorgunluğu giderir… Mutlu olursun..
Birde bunun karşı kaldırımdan, yani sanat izleyicisi tarafından bir görüntüsü vardır. Çektiğin acıları, sancıları, kazıyıp attığın boyaları, akan zamanı bilmez.. İlgilendiği sadece görünendir. Nedir görünen? Belirli bir boyuttaki tuvalin boya ile kaplanmasıdır.
Burada harcanan zaman sadece tuvalin başında geçen zaman süreci değildir. İlk duyduğumda ne anlama geldiğini anlamakta zorlanmıştım. Ne demek yani 2 saatlik resim için 20 saat düşünmek. Düşünmek tamam da, ne, neyi düşünecek.
Zaman geçip de, resim sanatına yıllarını verince anlıyorsun Matis ne demek istemiş.
Resim yapmak için, ilk önce tuvale, boyaya ihtiyaç yok. Sadece gerekli olan “düşünmek” yani beyin de düşünerek resimi yapmak. Beyinin hücrelerinde kompozisyonu kurmak, fırtınayı yakalamak, coşkuda uçmak, hüzünde boğulmak, hepsini beyinde yaşamaktır resim.
Resim beyinde, düşüncelerde yapılır, bitirilir, imza atılır. Zor olan bu kısımdır. Geri kalan yani beyinde olan, yapılan bitirilen çalışma tuvale aktarma kısmı kalır ki, bu bölüm işçiliktir.
Çalışmanın tuvale aktarılan kısmı kısa ise, bilin ki düşünce aşaması çok uzundur, planlama beyinde fırtınalı geçmiştir. Düşünme aşaması tam olmadıysa vay o tuvalin başına gelenler, fırçalara Allah kuvvet versin..
Bir yazar şöyle söylemiş, “Yeni kitabımın ilk cümlesini ve son cümlesini yazdım, eserimi bitirdim. Geri kalan ise teferruattır. Önemli olan ilk cümle ile başlamak ve biten cümleyi bulmak…
Resimde inanın ki böyle, beyinde yapılır, bitirilir, imza atılır derin bir ohhhh çekilir. Daha sonra tuvale aktarma başlar, inanın ki o fırça var ya yağ gibi tuvalde akar, o boyalar bir başka anlamlaşır tuvalde. Yeterli düşünce harcanınca tuvaldeki boyayı kazımıyorsun, boşuna tuval harcamıyorsun ..
Satrancı iyi bilmek lazım..
Şimdi Matis’i daha iyi anlıyorum, 2 saatlik resim için 20 saatlik düşünmenin ne olduğunu.
Sevgiyle kalın…

HİKMET ÇETİNKAYA  



MUTLU İNSANIN HİKAYESİ OLMAZ





Kadın frengi hastası, 8 çocuğu var. Çocukların üçü sağır, ikisi kör, biri zeka engelli. Kadın hamile ve doğan çocuk; BEETHOVEN

Sarhoş baba, hasta anne, yatılı okullarda geçen yalnız bir çocukluk, bitmeyen depresyon ve sara hastalığıyla mücadele eden bir dahi; DOSTOYEVSKİ

6 çocuktan ilki, iki erkek kardeşi bebekken ölüyor, üç kızkardeşi Nazi zulmünde ölüyor. Baba baskıcı, geçimsiz. O ise hep yalnız, adı; KAFKA

11 yaşında babasını kaybediyor, dedesi sert kişilik. Evden gönderiyor. Yoksul aile, 11 yaşında tersanelerde çıraklığa başlıyor; GORKİ

Babasından sürekli kemerle dayak yiyen bir çocuk... çoğu geceler sokakta yatıyor. Cildi hasta, karaciğerinden muzdarip; BUKOWSKİ

13 yaşında annesi ölüyor, okula gidemiyor, hayatı boyunca ruhsal hastalığının tekrarlayan ataklarından muzdarip. Bir kitap kurdu; VİRGİNİA WOOLF

Babası borçları yüzünden hapishaneye düşünce çalışarak borçları ödemek, ailesine bakmak zorunda kalan, okula gidemeyen küçük bir çocuk kendini yetiştiriyor; CHARLES DİCKENS

Her ikisi de profesyonel oyuncu olan, üç çocuklu bir anne-babanın ikinci çocuğu olarak Boston'da dünyaya geldi. Doğduktan bir yıl sonra babası evi terk etti. Ertesi yıl annesi veremden öldü ve ortanca adını aldığı İskoç tütün tüccarı John Allan'ın himayesi altında büyüdü. Amerikan Gotik edebiyatın öncüsü oldu; EDGAR ALLAN POE

“Mutlu insanın hikayesi olmaz.” demiş Umberto Eco.
🙏🙏💗💗

3 Kasım 2023 Cuma

Amerikalı Aktivist Rachel Corria




Amerikalı Aktivist Rachel Corria; 16 Mart 2003 yılında İsrail'in, Filistinlilerin evlerini yıkmasına engel olmaya çalışırken iş makinelerinin paletleriyle, vahşice ezildi.

17 Mart 2003 tarihinde hastanede öldü.

Rachel Corria'nın hafızalara kazınan sözü:

"Zulüm bizdense; ben bizden değilim" 

Saygıyla anıyorum.

#RachelCorria

13 Ağustos 2023 Pazar

Tom Cruise Portresi

 


Thomas Cruise Mapother IV. 

Kısaca; Tom Cruise  Bu portre çalışmamda; bir kaç teknik ve yöntemi birlikte kullandım.

Neler Yaptım?

1- 50x70 Cm 300gr Kraft kağıt kullandım...

2- Siyah yağlıboya ile Kuru Fırça Tekniği kullandım.

3- Gömlekte ve fazla ışık alan kısımlarda beyaz yağlıboya kullanmam gerekirdi. Normali buydu. Ama bu sefer öyle yapmadım; pastel kullanmaya karar verdim... Bazı inceliklerde ise çok az da olsa; yağlı kömür kalem kullandım... Renkli kağıt üzerine iki renk kullanarak yapılan resim tekniğine literatürde; Threecolor yani üçrenk tekniği denir.

Tom Cruise portresinde Hem Kuru Fırça Tekniği, hem, threecolor, hem de pastel kullanmış oldum...

Denemek isteyen arkadaşların bilgisine sunulur... Umarım beğenirsiniz...

4- Bittikten sonra üzerine OzturkMax Saç Spreyi uyguladım.



Akit yazarı Abdurrahman Dilipak'tan ilginç bir yazı.

 ..


TERS KÖŞE : 

“Fuhuş, uyuşturucu, marka ve lüks tutkusu derken, bizim ‘modern muhafazakarların' geldiği nokta, dudaklarınızı uçuklatacak hale geldi.

Su geçiren oje, abdeste mani olmayan rujlarımız var artık.

Helal likör, helal bira, helal şampanyalarımız var.

Yakında helal etiketli rakı da çıkaracaklar.


Hani biz başkalarına benzemeyecektik?

Siyasilerimiz, bürokrasimiz, ahlak zafiyeti içinde.


Bebeğin cinsiyetini tahmin partisi diye bir parti duydunuz mu siz?Bizimkilerde var.

After umre party var.

Eskiden hac ve umreden dönenlerin evinde tebrik ziyaretleri olurdu, tebriğe gelenlere tesbih ve seccade hediye edilirdi, ama bu işin bir adabı olurdu.

Rock müzik eşliğinde zikir party'si bile var artık.

Yatlarda happy birthday party gibi rezaletler de var.

Hepsi tesettürlü tabii!

Ramazan iftarını party'e dönüştürenler var, şatafat, müzik, kadınlı erkekli rengarenk giysiler içinde semazenlerle başlıyor.

Baby shower party çıkmış.

Bekarlığa veda partisi adı altında fuhuşa özendirenler bile var.

Tesettürlü ama, lüks, israf, ne istersen var.

Artık bu işler için ajanslar var, altın kaplamalı pasta sunumlarına kadar, Körfez ülkelerindeki rezillikleri aratmayacak her şey var.


Haram para cüzdanda durduğu gibi durmuyor.

Bu işlerin içinde siyasilerin, bürokratların yakınları, karıları var.

Bunlar biliniyor.

Yat partilerinde konken oynayan tesettürlü hanımlar var.

Başörtüsü başörtüsü olmaktan çıktı, aksesuara dönüştü.

Namazı spor, orucu diyet niyetine dönüştürmüşler.

Hac da turizm olmuş.

Zaten adı şimdiden belli, hac ve umre turizmi.

Kurban da kebap bayramı olunca, bu iş tamam.

Sakal bırak, başörtüsü tak, sonra onlar ne yapıyorsa aynısını yap.

Seremoni, ritual, ikonalar, hepsi aynı.

Gay dergahlarına az kaldı.

Aşağılık kompleksi bizi mahvediyor.

Sadece makam sahiplerinin değil, her seviyenin ayağı kayıyor.

Yakında piercingli, tattolu imamlar görürsünüz.

Kimileri Lale Devri sosyetesinin yaptıklarını Osmanlı zannediyor, kimileri mevlidleri bile party'lere dönüştürüyor.

Artık ilahiyatlarda bile namaz kılanlar yüzde 50 nin altına düşmüş.

İnandığımız gibi yaşamayınca, yaşadığımız gibi inanmaya başladık.

Bunun sorumlusu kim?”

Kırk günlük bebeğe tek taş yüzük takan tesettür sosyetesi var.

Ascot yarışlarındaki düşeslere, baroneslere özeniyorlar, türbanın üstüne tüylü şapka takarak, Lale Devri saraylarında, şatafatlı sofralarla mevlit yapıyorlar.

Mutaassıp yaşam biçiminden, gösteriş tüketimine sürüklendiler.

Mahremiyet duygusunun yerini, abartılı görgüsüzlük aldı, para döküp saçarak varolmaya çalışıyorlar, bedevi kültürüyle yarışıyorlar.

Maneviyattan maddiyata öylesine hızlı geçtiler, dünyevi zevklere kendilerini öylesine kaptırdılar ki, kulaklarından altınlar, pırlantalar fışkırdığını herkese seyrettirmek istiyorlar.

Nasıl bir açlıksa artık, helal etiketli şampanyalar satılıyor.

Alkolsüz mojito var.

Sodalı limonata derse, havalı durmuyor, illa mojito diyecek.

Alkolsüz bellini var.

Alkolsüz aperol var.

Chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie'lerin kaçınılmaz yansımasıdır bu…

Demirhindi şerbetiyle iktidara geldiler, mojitoya dönüştüler.

“İslami eğlence” adı altında “helal organizasyon” yapan şirketlerin sayısında patlama yaşanıyor.

Beş yıldızlı otellerde tahtırevanla düğün yapan var.

Salona tavandan sarkıtılan gondola binerek giren var.

İlahi ekipleri var, helal müzik yapıyorlar, “düğün gecenizi helal çerçevesinde şenlendiriyoruz” diye reklam veriyorlar.

Sunucusuyla beraber semazen ekipleri var.

Helal suşili düğün yemekleri, Osmanlı köşklerindeki varaklı dekorlarda, Swarovski kristalleriyle süslü padişah koltuklarında, altın kaplamalı pastalarla bitiyor, cümle alem görsün diye, videolarını internette yayınlıyorlar.

Dini düğün palyaçosu var kardeşim!

İslami animatör var.

Helal selülit kremiyle İslami esaslara uygun masaj salonu var.

Taylandlı masözlere türban taktırıyorsun, İslami esaslara uygun olmuş oluyor!

Bu çürüme sürecinde, tee Singapurlardaki casinolarda rulet masasında yakalanan bakan çocuğunu görmüştük… 

En son, Akp genel merkezinde çalışan, lise mezunu ve henüz 27 yaşında olmasına rağmen, lüks otomobil koleksiyonu olan, kumar fişleriyle, revü kızlarıyla, elinde kadehle jakuzide poz veren, Çankaya'da lüks sitede oturan, rabia tweetleri atan arkadaşı kokain çekerken gördük.

17/25 Aralık lağımı patladığında, inanın, ne yakalandılar diye sevinmiştim, ne de öfkelenmiştim, hissettiğim sadece üzüntüydü.

Ait olduğum milletin başına gelenlere, koskoca Türkiye'nin düşürüldüğü hale, demokrasimize, gerçekten çok üzülmüştüm.

Rabiacı arkadaşı kokain çekerken gördüğümde de, inanın, aynı duyguları hissettim.

“Allah ile aldatma” ikliminin, Türkiyemizi ne hale getirdiğini gördüğüm için, gerçekten çok üzgünüm.

Ama…

Mütedeyyin (!) iktidardan medet uman sayın ahalimiz bir defa daha layığını bulduğu için, doğrusu bu defa memnunum."


Abdurrahman Dilipak

10 Ağustos 2023 Perşembe

Atatürk ve Çift Süren Köylü

 



Bakalım kaç kişi okuyacak ...!!!

(ATAMIN ibretlik anısı)


"Atatürk, Dinlenmek İçin Gittiği İstanbul’daki Florya Köşkünden, Yanında Yalnızca Şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken Tarlasında Sabanla Çift Süren Bir Çiftçi Görür. Çiftçinin Sabanında Koşulu Olan Öküzün Yanında, Koşulu Bir de Merkep Vardır. Şoförüne;


— Arabayı Durdur, Der.


Arabadan İner. Tarlaya Doğru yürür. Çiftçi Kendisine Doğru Geleni Görmüştür. Sabanında Koşulu Olan Öküzü ve Merkebi Durdurur. Atatürk, Yanına Gelince,


— Kolay Gelsin Ağa, der.


— Sağolasın Bey! Hoşgeldin. 


— Hoşbulduk Ağa. Yoldan Geçerken Dikkatimi Çekti. Öküzün Yanına Merkep Koşmuşsun. Hiç Öküzün Yanına Merkep Koşulur mu? Bunlar Denk Değil.


Köylünün Canı Sıkkındır. Biraz da Alınmıştır. Bezgin Bir Ses Tonuyla, 


— Merkeple Öküzün Yan Yana Koşulmayacağını Bilmiyom mu Sanıyon Bey. Sen Bunu Bana mı Söylüyon? 


— Kime Söylemeliyim Ağa? 


— Sen Bunu Git Vergi Memuruna Söyle. 


— Vergi Memuruna mı? 


— He ya! Bu Sene Ürünüm Kıt Oldu. Vergi Borcumu Ödeyemedim. Dört Gün Önce Vergi Memurları Öküzün Eşini “Vergi Borcunu Karşılar” Diyerek Alıp götürdüler. Sattılar. Benim Öküzün Eşi Sizin Gibi Beylerin Sofrasına Et, Sucuk Oldu Bey. 


Atatürk, Çok Sinirlenmiştir. Alışkanlığı Gereği Kızdığı Zaman Kaşlarını Çatmaktadır. Onun Bu Halini Gören Köylü, 


— Bana Niye Kaş Çatıyon Bey. Yalan Söylediğimi mi Sanıyon? Sana Ne Söylediysem Hepsi Doğru. Ben Küçükçekmece Köyündenim.Muhtara Sor İstersen. 

Atatürk, 


— Neden Kaymakam Bey’e Gidip Durumu Anlatmadın Ağa? 


— Gittim Bey. 


Köylü Duraksamıştır. Bunu Anlayan Atatürk, Devam Eder. 


— Kaymakam ne dedi? 


— Git borcunu öde, dedi. 


— Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin. 

Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk, konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder. 


— Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından belli oluyor. 


— Halimden belli mi oluyor? 


— He ya! Hem gitseydin bilirdin. 


— Neyi bilirdim? 


— Kapıdaki Jandırmaların adamı içeri koymadığını, bey. 

Atatürk, 


— Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?, diye sorar. 

Köylü gülümseyerek, 


— İnsanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola, der. 


Atatürk, kızmıştır. 


— Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?,diye sorar. 


— O’nunda bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı? 


Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır. 


— Bunu kabul et ağa. ĎÖküzün yanına bir eş alırsın, der. 


Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya köşküne döner. Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker. 


—“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel.” 


Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya köşküne gelirler. Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir. Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “ beni takip edin efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur. Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır. Gözleri karamış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. Tanıdık bir ses duyar. 


— Hoşgeldin ağa. Gel yerin burada. 

Diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret etmektedir. Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur. Durumunu anlayan Atatürk, 


— Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok.

 

— Sağol bey! Sağol. 


Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra,

 

— Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa? 

— Hayır bey, bilmiyom. 


— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum. Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum. Haydi başla, seni dinliyoruz. 

Köylü başından geçenleri bir bir anlatır. Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar. Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkar. Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle; 


— Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz. 


Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır. 


İcra İflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez..."

Alıntıdır..

Bakalım kaç kişi sonuna kadar okuyup paylaş tuşuna basacak?


#MustafaKemalA #YaşaMustafaKemalPaşa.

29 Temmuz 2023 Cumartesi

ATATÜRK İÇİN YAS

 


ATATÜRK'ÜN, (KIYTIRIKTAN) DÜŞMANLARI,

İYİ DINLEYİN ŞU SÖYLEYECEKLERİMİZİ...

BOŞVERİN CENAZELERİNİZE 100.000'LERİN KATILMA DURUMUNU, YABANCI ÜLKELER 3.KATİPLERİNİ GÖNDERİNCE BÜYÜK ADAM OLUYORSUNUZ YA; 

ATATÜRK'ÜN CENAZESINE, SAYGILARINDAN 

8 ÜLKE ASKERİ TÖREN BİRLİKLERİNİ GÖNDERDİ.....

OKUYUNDA, GÖRÜN, NE KADAR KÜÇÜKSÜNÜZ


Okumayan "Türküm" 

"ATATÜRKÇÜ'YÜM" demesin.


Yıllar önce bir internet müzayedesinden aldığım 1929 baskılı D. von Mikusch'un ''GAZI MUSTAFA KEMAL'' kitabının arasından 1938 yılına ait, yani sonradan kesilip konmuş bir gazete kupürü çıkmıştı. Atatürk'ün cenaze törenini takip eden bir Alman gazetecinin haberi. Yazdıklarından oldukça etkilendim ve okuması zor gotik yazılı Almanca metni Türkçe'ye çevirdim. Okuyun derim. 

***

ATATÜRK İÇİN YAS

Ankara'da cenaze töreni

Ankara, 21 Kasım 1938

Atatürk'ün cenazesi onun son zaferi oldu. Cenaze töreninde tüm tezatlar susmuştu. Türk ve Alman askerleri naaşının arkasında yürüyorlardı. Stalin ve Hitler'in temsilcileri aynı sıradaydı. Valencia ve Franco çelenk göndermişlerdi. Naaşının önünde faşistler, demokratlar ve komünistler eğildiler. Türk halkının her kesimi ağlıyordu . Fakir ve zengin,  alt ve üst arasında hiç bir fark yoktu. Ankara bugün dünyanın şimdiye kadar gördüğü en etkileyici cenaze törenine tanıklık ediyordu.

Tören, bir süvari bölüğü tarafından açıldı. Onların arkasından bir topçu bölüğü ile ellerinde bayraklarla ve bando ile cumhuriyet muhafızları geliyordu. Sonra askeri okulların öğrencileri ve alfabetik sırayla önce Almanlar olmak üzere Bulgarlar, İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar, Romenler, Ruslar ve nihayet Yugoslavlar’dan oluşan birlikler yer alıyordu. Her dilde komutlar yükseliyordu. Almanca komutu Farsça komut, Yunanca komutu Rusça komut takip ediyordu. Ruslar Karadeniz filosunun bir müfrezesini göndermişlerdi. Çelik miğferli ve SS üniforması içindeki Baron v. Neurath, kolu yukarıda, Prusya merasim yürüyüşüyle geçen Alman bahriye birliğini selamlıyordu. Yabancı birlikleri Türk denizcileri takip etti. Bando, Chopin'in cenaze marşını çalıyordu. Onların arkasından büyük ölünün naaşını  taşıyan top arabası geliyordu. Top arabasının her  iki tarafında kılıçlarını çekmiş oniki general yürüyordu. Mütevazi giyimli yaşlı bir kadın, tek aile üyesi olarak Atatürk’ün kızkardeşi, eşinin kolundaydı. Onları, kanunun öngördüğü şekilde yalnız olarak cumhuriyetin yeni başkanı İsmet İnönü takip ediyordu. Onun arkasında tek sıra halinde millet meclisi başkanı, başbakan ve Türk ordusunun genel kurmay başkanı geliyordu. Yabancı özel misyonların renkli üniformaları harika bir görüntü teşkil ediyordu. Dünyanın tüm ülkeleri temsil ediliyordu. İtalyan heyetine eski Milletler Cemiyeti delegesi Baron Aloisi, Fransız heyetine içişleri bakanı Sarraut, Yunanistan heyetine ise başbakan Metaksas başkanlık ediyordu. Onların arkasından Türk hükümeti üyeleri, milletvekilleri, devlet memurları ve subaylar geliyordu. Bir bölük piyade ile görkemli cenaze alayı son buluyordu.

Cenaze alayı saat onikide, Atatürk’ün şanına layık bir anıtkabir yapılıncaya kadar geçici istirahatgahı olan etnografya müzesine ulaştı. Yaşamında imkansızı mümkün kılmış olan Mustafa Kemal Atatürk ölümünde de aynı şeyi yaptı. Onun naaşının arkasında ilk defa birbirleri ile savaşan İspanyol cumhuriyet hükümetinin temsilcileri ile Franco’nun resmi olmayan askeri idaresinin temsilcileri yürüyorlardı.

Müzenin önüne gelindiğinde tabut generaller tarafından top arabasından alınarak salona taşındı. Orada, cumhurbaşkanı ve Atatürk'ün kızkardeşinin yanı sıra yüksek yetkililer toplanmıştı. Üç dakikalık saygı duruşunda salona sessizlik hakimdi. Hiç konuşulmadı ve hiç bir dini tören düzenlenmedi. Cumhurbaşkanının müzeyi terk etmesiyle resmi cenaze töreni tamamlandı. Dünyanın her yanından çelenkler gönderilmişti. Türk gazetelerinin tahminlerine göre bunların sayısı yirmi bini buluyordu. Bunları Ankara’ya getirmek için sekiz vagon gerekmişti. Müze içinde naaşın her iki tarafına sadece devlet başkanlarının gönderdikleri çelenkler konuldu. Diğer çelenkler, yaşamı sırasında kendisi için yapılan anıtlarda yerlerini aldılar.

Tören sırasında bazı ufak hadiseler de yaşandı. Yunanistan başbakanı General Metaksas bayıldı ve subayları tarafından cenaze alayından çıkarılmak zorunda kaldı.

Türkiye'de, 10 Aralık’a  kadar ulusal yas tutulacak. Tüm okullar sekiz gün daha kapalı. Anıtların önünde meşaleler yanıyor ve halk önderinin heykellerini seyrediyor. Yas sadece devlet başkanı için değil, aynı zamanda cumhuriyetin kurucusu ve şekil vereni için de.  Atatürk’ün naaşını taşıyan top arabası geçerken askerler gözyaşlarını tutamadılar; aynı imparatorluk muhafızlarının Napolyon’la vedalaşırken ağladıkları gibi.

******

Teşekkürler Cevat Nas

17 Haziran 2023 Cumartesi

İLAHİYATÇI PROF. DR. GÜNER AKÇA, ACABA KUR'AN'DA NELER YOK DEYİP ARAŞTIRMIŞ, BİLELİM İSTEMIŞ VE YAYINLAMIŞ.

 

ÇOK ENTERESAN ve ÇOK EZBER BOZAN DURUMLAR VAR. 


1 - Tüm Şefaat sadece Allah'a aittir. Şefaat ya Resullulah,  ya Ali,  ya Geylani, ya Gavs vs. yok.

2 - Mehdinin geleceği yok...

3 - Kabir hayatı, kabir azabı yok...

4 - Miraç yok.

5 - Kadercilik yok...

6 - Recm cezası yok.

7 - Hac ayları 4 aydır, dileyen 2 günde dileyen daha fazla günde işini bitirir ve döner. 10 günlük hac süresi yok.

8 - Hac’da şeytan taşlama, hacer-ül esved taşına el yüz sürme yok.

9 - Mezhepler yok.

10 - Altın/İpek erkeğe haramdır, yok.

11 - Bir şeyhe veya tarikata bağlanma yok.

12 - Kıyamet alametleri yok.

13 - Erkek/Kadın sünnet olmak yok.

14 - Hayızlı/lohusa kadınlara ibadet yasağı yok.

15 - Kuran’ı anlamadan sevap için okumak yok.

16 - Ölüye Kuran okumak, sevap transferi yapmak yok.

17 - Bir insandan Tevbe almak vermek, rabıta yapmak, dönmek, kafa sallamak yok.

18 - İnfakta/zekatta kırkta bir yok. Malın biriktikçe ihtiyacından fazlasını imanın/samimiyetin/takvan oranında verirsin.

19 - Erkeğin kişisel üstünlüğü, kadının erkeğe itaati yok. Sorgusuz itaat Allahadır.

20 - Evliya (Allah dostu), keramet sahibi yok.

21 - Mevlid yok.

22 - Salavat yok.

23 - Sünnet namaz zorunluluğu yok.

24 - Arapça dua etmek ve Arapça namaz kılma zorunluluğu yok.

25 - Muska/Büyü/Nazar yok.

26 - Cuma namazı sadece erkeklere farzdır diye birşey yok. İman eden her erkek ve kadına farzdır.

27 - Kölelik/Cariyeliği teşvik yok.

28 - Kadının uğursuzluğu, cenazeden uzak tutulması, sadece erkeğin cenaze namazı (duası) kılması yok. Cenaze namazı cenaze duasıdır.

29 - Kaza namazı yok.

30 - Haremlik/Selamlık şartı yok.

31 - Kadının sesi haramdır yok.

32 - Kutsal günler/Kandiller yok. Sadece Kadir gecesi özeldir.

33 - Bazı ayetleri veya duaları belli sayıda okuyup üflemek ve bundan murad beklemek yok.

34 - Sırat Köprüsü yok.

35 - Kuranın saydığı haram yiyecekler. dışında kalan yiyecekler kültürel, tercihler ve alışkanlıklar ile ilgili meselelerdir. Kafaya göre haram koymak yok.

36 - Erkeğin kadını dövme yetkisi yok.

37 - Dua ederken el açmak, âmin demek zorunluluğu yok.

38 - Teravih namazı yok

49 - Sağ el / Sağ ayak saçmalığı yok.

40 - Hem askerde veya savaşta ölenin şehit olması gibi birşey yok.

41 - Boşanma yetkisinin yalnızca erkeğe ait olması yok.

42 - Ölüye telkin ve ıskat yok.

43 - Takva kıyafeti (sakal, cübbe, sarık vs.) yok.

44 - Sorgulamadan bir fikre, bir şahsa tabii olmak yok.

45 - Kuranın tüm emir ve yasakları farzdır. Sadece 32 veya 52 farz yok.

46 - Kuranda 6236 ayet var, 6666 ayet yok.

47 - Çocuk yaşta evlilik yok.

48 - Namus/zinada kadın erkek farkı yok.

49 - 61 gün oruç tutma cezası yok.

50 - Türbede dilek dilemek yok.

51 - Tasavvuf, gavs, kutup, şeyh, seyyidlik İslamda yeri yok.

52 - Kuran anlaşılması zor bir kitaptır, yok.

53 - Deve idrarı içen ve iç diyen bir resul yok.

54 - Resul ve Nebi var, Peygamber kelimesi ise kuranda yok.

55 - Kuran okumak için abdest şartı yok.

56 - Sakala jilet vurmak haramdır diye bişey yok.

57 - Cehennemde yanıp çıkma yok.

58 - Din değiştirenin (Mürtedin), namaz kılmayanın, içki içenin, zina yapanın öldürülmesi diye bişey yok.

59 - Sakalı şerif, nalı şerif, hırkayı şerif, Kabak, hurma, zemzem, tesbih, seccade vs. kutsaldır diye bişey yok.

60 - Sevap kazanmak için kertenkele, kara köpek vs hayvanları öldürmek yok. Uğursuz hayvan yok.

61 - İslami bir isim koymadan ve sünnet olmadan müslüman olamazsın diye bişey yok.

62 - Hadisler kesin peygamber sözüdür diye bişey yok.

63 - Hadis, Fıkıh kitaplarında kuran dışında hükümler vardır diye bişey yok...

- İlahiyatcı- Prof. Dr. GÜNER AKÇA.