(MAZHAR ALANSON'a)
Yıllar önceydi...
Türk ordusunda genç bir teğmendim.
Henüz canımız pahasına korumaya çalıştığımız topraklarda PKK' li teröristlerin, çadırdan kurulan sahte mahkemelerde zorla beraat ettirilip, otobüslerin üzerinde Devlet Erkanı ile 'Megri Megri' diye halay çekmediği günlerdi.
Türkiye'nin en güvenilir kurumu Silahlı Kuvvetlere yani peygamber ocağına henüz incir ağacı dikilmemişti.
Tarihinde tutsak edilememiş 2226 yıllık ordu, sahte belgelerle yaratılan komplolar sayesinde Silivri zindanlarında cürümeye terk edildi.
Gururla taşıdığımız üniformamız da henüz kirlenmemişti.
15 Temmuz rezaletinde, yerlerde sürükleyip üzerine tükürdüler...
Dedim ya eskidendi; O yıllarda evimizi, ailemizi bir kenara bırakmış, operasyondan operasyona koşuyorduk. Terörist gibi dağlarda yaşamaktan sakalımız kaymış, tersine evrim teorisinin gözle görünür bir kanıtı olmuştuk adeta.
Günlerdir yürüyorduk, aç susuz ve yaralı. Bir tepenin zirve altını tutmuş, geceyi burada geçirmek üzere araziye yayılmıştık. Uzaktan ışığı görülmeyecek şekilde yaktığımız küçücük ateşin başında, yağan yağmurun altında, 6 teğmen; kola kutusundan yaptığımız uydurma çaydanlıktan, çay içip ısınırken, ben cep radyomu kurcalıyordum.
DJ in yaptığı anonsla bir garip oldum, “Şimdi çalacağım parça tüm mehmetciklere” demişti.
“MFO’den bu sabah yağmur var İstanbul’da..” Evet, yağmur bardaktan boşalırcasına vardı. Ama İstanbul; çok uzaktaydı…
Şarkı başlayınca, telsizimin mandalına basarak yayını herkese dinletmek istedim. Aslında yaptığım bir suçtu, muhabereyi 3 dakika boyunca kesmiştim ve hayati sonuçlar doğurabilecek bir hata yapmıştım. Yağan yağmurun altında, cılız ateşe biraz daha sokulup hayallere daldık…
Parça bittiğinde kendime gelmiştim. Ama nafile; olan olmuştu bir kere. Komutanlar canıma okuyacaklardı.
Telsizim cızırdamaya başladığı an yutkundum..
Uzaklardan bir istasyondu;
“Burası Yiğit 15, Yayın yapan istasyona teşekkürler” dedi.
Şaşırmıştım!
Bir anons daha; “Bu şarkı için yayın yapan istasyon, sağol varol”
Ardı arkası gelmiyordu, yoğun bir muhabere trafiği başlamıştı.
Çevredeki tüm karakollar, tüm gezici birlikler, timler hepsi peş peşe sıraya girmiş, teşekkür ediyorlardı.
Son çağrı tabur komutanından geldi:
“Burası Tamer 1, Sağol evlat, gecemiz aydınlandı. Ama bir daha yapma!”
Üşümez, acıkmaz, yorulmaz dediğiniz mehmetciğin de bir canı vardı elbet. Askerlik yan gelip yatma yeri değildi, zaten yatacak yerimiz bile yoktu. Hayatın kıyısında, yaşam ve ölüm ikileminde nefes alırken, bir an olsun rahatlamak hepimize iyi gelmişti.
O yıllarda ülkemize güveniyorduk, sanatçılarımıza da…
Yalakalık yapmak üzere Akil adamlığa soyunup sonra kuyruğu sıkışınca “Bu ne böyle ayol, burası güvenli değil, yurt dışına taşınacağım” diye gazetelere çarşaf çarşaf roportaj veren soytarılar henüz gelişmemişti.
İmkanlar kısıtlıydı, kullandığımız silahlarin bazilarini bile subay - astsubay aramızda para toplayıp almıştık. Parayla silah alabiliyorduk, ama; parayla şerefin satılmadığı yıllardı, o yıllar…
O karanlık gecemizi aydınlatan, hatta Türkiye’deki son günümde bile konserine gittiğim, muhabbetinden keyif aldığım, abi bildiğim Mashar Alanson’un sözlerine inanamıyorum şimdi.
Tüm Cumhuriyet okullarının İmam Hatip yapıldığı, Atatürk’ün büstlerine tükürüldüğü, sahte şeyhlerin tecavüzcü Coşkun gibi eli uçkurunda, çocuklarımıza musallat olduğu bir dönemde.
Bu neyin kafası Mashar?
“Atatürk’ü zorla kafamıza soktular peygamberi unutturdular” demişsin, söylerken hiç mi utanmadın?
Ankara Devlet Tiyatrolarında sanatçı iken yıllarca kafana zorla sokulan adam sayesinde maaş almadın mı?
O adam’in örnek olsun diye açık kalmasına izin verdiği tek Tekke’de yetişmedin mi?
Beni ben yapan adam dediğin Leonard Kohen’in şarkılarını anladığın ingilizceyi, 1930 da kafana sokulan adamın isteği ve yönlendirmesi sonucu açılan Ankara Koleji'nde öğrenmedin mi?
Daha sayayım mı? Ben utandım be abi…
Yakışmadı, hem de hiç olmadı. Çünkü içimizdeki şeytanlara zülfikarlarla saldırmak başka, ahde vefasizlik başka bir şey.
"At ölür meydanı, yiğit ölür şanı kalır" derler. Bu günler geçer ama seni şarkılarınla değil, bu sözlerin ile hatırlayacağız bilmiş ol…
Sen neymişsin be abi?..
BÜLENT SELÇUK
MAZHAR ALANSON KİMDİR?
Mahmut Mazhar Alanson, ya da bilinen adıyla Mazhar Alanson, 13 Şubat 1950 tarihinde Ankara’da dünyaya geldi. Babası Ferruh Alanson, annesi Melek Alanson'dur. Babası Ferruh Alanson, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda baş trompetçiydi, annesi Melek Alanson ise ilkokul öğretmeniydi. Teyzesi Neriman Esi Senfoni Orkestrasında ve birçok operada oynadı ve Türk operasının önemli isimlerinden biri oldu.
Çocukluğunu Ankara'nın Cebeci semtinde geçiren Mazhar Alanson, müzikle hep iç içe oldu. Ortaokulu TED Ankara Koleji'nde bitirdi. Lise öğrenimini ise Kadıköy Maarif Koleji'nde okudu. Fakat mezun olamadan son sınıfta bu liseden atıldı.
1974'te Özkan Uğur, Galip Boransu ve Ayhan Sicimoğlu'nun gruba katılmasıyla İpucu Beşlisi adını aldılar. Birlikte "Heyecanlı" isminde ilk 45'likleri piyasaya çıktı. Şarkı, İzzet Öz'ün çektiği kliple sevildi. Daha sonra çeşitli nedenlerden dolayı İpucu Beşlisi dağıldı. Bu dönemde İzzet Öz'ün TRT'deki programında Mazhar'ın, "Zam", "Ondan şikayet bundan şikayet", "Bozup yeniden yapmaktır işim" şarkıları yayınlandı.
Mazhar Fuat ve Özkan, daha sonra bir dönem Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Seyyal Taner gibi ünlü müzisyenlerle birlikte çalıştı. Bu dönemde Mazhar Alanson, Ferhan Şensoy’un "Şahları da vururlar" adlı müzikal oyununda rol aldı. Böylece özlediği tiyatroculuk mesleğine kısa bir dönüş yapan Mazhar Alanson, kısa zaman sonra çok büyük bir albüme imza atmaya hazırlanıyordu. Bu albüm "Şahları da vururlar" müzikalinin bestelerinin yeni sözlerinden oluşacak "Ele güne karşı" albümü oldu.
1984'te büyük zorluklarla "Ele güne karşı" albümünü çıkaran grup, bu albümle bir yıl boyunca zirvede kalmayı başardı. Plak şirketlerinin satmaz diye düşündükleri bu albüm hafızalara güçlü bir şekilde kazınmayı başarmıştı. "Ele güne karşı" albümünden sonra 1985'te "Peki peki anladık", 1986'da "Vak The Rock", 1987'de "No Problem", 1989'da "The Best Of MFÖ", 1990'da "Geldiler", 1992'de "Agannaga Rüşvet" ve Dönmem Yolumdan, 1995'te M.V.A.B, 2003'te MFÖ single ve Collection, 2006'da da AGU albümleri piyasaya çıktı.
1988'de ilk filmi Arkadaşım Şeytan'da başrol oynadı. Atıf Yılmaz'ın fantastik filminde Alanson'un oynadığı Fatih karakteri müzisyenlikte başarılı olamamış, ünlü olmak için ruhunu şeytana satan biridir. Ali Poyrazoğlu ve Yaprak Özdemiroğlu ile başrolü paylaştığı bu film, başarılı olmuş ve Alanson'un sinema kariyerini açtı. 2006'da yine Cem Yılmaz'la, bu sefer onun babası rolünde Hokkabaz filminde oynadı ve film yine seyirci rekorları kırdı. 2009'da da Erdal Murat Aktaş'ın yönettiği Sulhi Dölek'in yazdığı Kirpi filminde Güven Kıraç ile oynadı.
İlk eşi Hale Alanson'la 1970'de devlet konservatuvarında tanıştıktan sonra 1972'de evlendi.Türküz Türkü Çağırırız albümünde 2 şarkının vokallerinde yer aldı. Çiftin ilk çocuğu Eda Alanson oldu. Eda Alanson, gazetecilik ve metin yazarlığı yapmaktadır. İkinci çocukları ise Hilmi Alanson oldu.
Mazhar Alanson, daha önceden tanıştığı Biricik Suden ile 2002'de çıkan solo albümü zamanında arkadaşlıklarını ilerlettiler. Aynı yıl Mazhar ve Hale Alanson çifti ayrıldı. Bir sene sonra da Mazhar Alanson ve Biricik Suden evlendi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder