16 EŞİ OLAN BEDBİN ve KORKAK SULTAN
117 yıl önce (1903) Osmanlı toprağı olan Manastır’da görevli Rus Konsolosu, sivil kıyafetle karakolumuzun önünden geçerken nöbetçinin kendisini selamlamadığını görünce öfkeyle yanına giderek “niçin kendisini selamlamadığını” sordu. Nöbetçimiz; “Üzerinde resmî kıyafet, yanında da güvenlik görevlin yok. Nasıl tanıyayım?” yanıtını verince, hiddetle elindeki kamçıyı erimizin suratına vurdu. Askerimiz bunun üzerine silahını çekip konsolosu tek kurşunla öldürdü.
Rusya aynen şimdiki iktidara yaptığı gibi, saraya bastırdı.
“Ecdâdımız” Abdülhamid, aceleyle (beş gün içinde) kurdurduğu mahkemenin verdiği kararla, jandarma erimizi konsolosun öldüğü yerde, askerlerimizin gözü önünde astırdı. Konsolosun ailesine de 400.000 frank (Günümüz değeriyle 1.400.000 Euro civarı) tazminat ödenmesine karar verildi. Olay üzerine Rus donanması ültimatom amacıyla İstanbul Boğazı yakınlarına demir atmıştı. Sultan Abdülhamid bu tehditkâr çıkışa ne “tepki” göstermişti biliyor musunuz? Rus savaş gemilerinin mürettebatına hediyeler ve yiyecekler göndererek.! (ALINTI)
***
1923’te…
Nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. Traktör sıfırdı, karasaban’dı. Beş bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. Memlekette sadece 337 doktor vardı. Sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i Türk’tü. Diş hekimi, sıfırdı. Dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. Ortalama ömür 40’tı.
Yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. Limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. Toplam sermayenin sadece yüzde 15’i Türk’tü. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri… Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı. Otomobil sayısı bin 490’dı. Sadece dört şehirde özel otomobil vardı.
Kadın, insan değildi.
(Veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… Bademlerin yere göğe sığdıramadığı Abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. Nazikeda, Safinaz, Dilpesent, Peyveste, Nazlıyar, Bidar, Mezide, Emsalinur hanım filan, 16 tane… Yaş itibariyle, tamamı çocuktu. Birilerinin atalarimiz dediği Abdülmecid’in 22 eşi vardı. Ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)
Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. Arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.
Kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. Kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “Saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.
Kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. Kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. Herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!
Dirhem, okka, çeki vardı. Arşın, kulaç, fersah vardı. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… Ölçülerimiz ortaçağ’dı.
Erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. Türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. Ülke bilim’den çoook uzaktı.
600 sene boyunca Türkçe’nin ırzına geçilmiş, Osmanlıca denilmişti. Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan Arapça’yla Türkçe yazmaya çalışıyorlardı.
“Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… İbrahim Müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? Sadece 417’ydi. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Ki zaten, Müteteferrika da devşirmeydi, Macar’dı.
Bu topraklara kitap gelene kadar, Avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. Voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “İstanbul’da bir yılda yazılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”
Ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…
Sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!
Yılmaz ÖZDİL
***
“OSMANLICI"lık Tiyatrosu'nun BİAT'çı FİGÜRANlarına ithaf olunur...
(Av.Fuat Turgut)
Emperyalistlerce darmadağın edilip yönetcileri de UŞAKlaştırılan ve paylaşıma konu edilen çürü(tül)müş "OSMANLI" topraklarından Anadolu'yu kurtaran ve TÜRK damgalı DEVLET/CUMHURİYET kuran Yüce Başbuğ Atatürk ve MİLLÎ DÂVÂ arkadaşları için Allah'a dua edelim! Herkes aklını başına toplasın; İsrail'li bir Ortadoğu varken OSMANLI'yı ihya etmeye kalkışmak, daha doğrusu "OSMANLICILIK" yutturmacasıyla ortaya çıkmak; siyonist/haçlı emperyalizmine "FİNO"luk yapmaktan başka bir anlam taşımaz! AKPKK baş kadroları bilerek ve isteyerek Türklüğe ihanet etmektedir. "Hipnoz"ladığı "TABAN"ı ise, "VATANDAŞ"lığı bırakıp "KUL" olmaya rızalandırılmış zavallılar topluluğudur ve acınası bir konumdadırlar... 08.12.2014
Fuat Turgut Turanlı
***
OSMANLI BORÇLARI
☝Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451–1481) Türkler devlet yönetiminden uzaklaştırıldı. Onların yerlerine “devşirme” denilen Hıristiyan Avrupalı kökenliler getirildi.
☝Osmanlı ordusunu oluşturan yeniçeriler de Türk değildi. 10–15 yaşlarında ailelerinden koparılıp payitahta getirilerek eğitilen Avrupalı Hıristiyan çocuklardı.
☝Sarayda “Enderun” denilen, yönetici yetiştiren bir okul vardı, bu okula Türkler alınmazdı.
☝Harem denilen seks kölesi hapishanesindeki cariyeler de Avrupalı Hıristiyan/Yahudi köle kızlardı. Harem’e Türk alınmazdı. Padişahlar ve şehzadeler, cariyelerle nikâhsız çiftleşirlerdi.
☝Osmanlı, Türkleri devlet yönetiminden ve ordudan uzaklaştırmakla kalmadı. Türkleri sürekli olarak hor gördü, “etrakı bi-idrak” yani “akılsız Türk” diyerek aşağıladı, öteledi.
☝Sultan 4. Murat döneminde (1623–1640), “Türk” sözcüğü “dangalaklıla” eş anlamda kullanılırdı.
*Aynı dönemin ünlü hiciv şairi Nef’i, bu nedenle şu dizeyi yazmıştı:
“Türk’e hakk çeşme-i irfanı haram etmiştir.”
Günümüz Türkçesiyle:
“Tanrı Türk’e, anlayış yeteneğinin çeşmesini yasaklamıştır.”
☝Değerli Dostlar,
Bu gerekli kısa girişten sonra asıl konumuza gelelim.
☝Osmanlı’nın yıkılıp gitmeden önceki son 90 yılındaki ekonomik ve mali durumuna, yani kısacası para durumuna özet halinde göz atalım.
☝Yıl: 1828–1829 Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturuyor.
*Osmanlı-Rus savaşı sürüyor.
*Osmanlı ordusunun Tuna garnizonlarında ekmek yok! Çünkü ekmeği yapacak un yok, buğday yok!
☝Osmanlı, ünlü Yahudi banker Rothschild’e başvurur. Rothschild, gerekli buğdayı satın alıp Osmanlı’ya verir.
Osmanlı devleti, aldığı buğdayın ancak yarı parasını ödeyebilir.
☝Yıl: 1834 Osmanlı tahtında Sultan 2. Mahmut oturmaktadır.
*Yunanlar Osmanlı’ya başkaldırmış, savaşmış ve bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
*Ayrıca, Osmanlı devletinin Yunanlara tazminat ödemesi karalaştırılmıştır.
*Osmanlı’nın tazminat ödeyecek parası yoktur, hazine boştur.
☝Osmanlı yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild’in bir temsilcisi İstanbul’a gelir, sözü edilen parayı öder, Osmanlı’ya borç yazılır.
☝Yıl: 1853–1856 Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
*Kırım Savaşı sürmektedir.
*Osmanlı ordusunun silaha ve mühimmata ihtiyacı vardır, ama bunları alacak parası yoktur.
☝Osmanlı, yine banker Rothschild’e başvurur.
Rothschild aracı olur, Osmanlı’ya 10 milyon 514 bin 976 kuruş borç verip 40 bin tüfek, 2 bin şişhane, 10 milyon fişek ve 50 milyon kapsül alınır.
☝Yıl: 1855 Osmanlı tahtında Sultan Abdülmecit oturmaktadır.
*Zaten kasasında parası olmayan Osmanlı’nın, Kırım Savaşı sırasında masrafları çok artmıştır.
*Çok acele ve çok büyük paraya ihtiyacı vardır.
☝Osmanlı yine banker Rothschild’a başvurur.
*Osmanlı, istediği borç karşılığı Mısır vergisi, İzmir ve Şam gümrüklerinin gelirlerini teminat olarak gösterir, yani ipotek ettirir.
☝Rothschild bu teminatlarla yetinmez. Çünkü Osmanlı devleti, aldığı buğdaydan kaynaklanan borcun yarısını hâlâ ödememiştir.
☝İşte bu nedenle Rothschild; İngiltere ve Fransa’nın kefil olması koşuluyla Osmanlı’ya borç vermeyi kabul eder.
Osmanlı devletine 5 milyon Sterlin borç verir.
☝Yıl: 1891 Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
*Hazinede para yoktur.
☝Bir kez daha banker Rothschild’e başvurulur.
Rothschild; yüzde 4 faizle, ödeme süresi 60 yıl olan, 6 milyon 316 bin 920 Sterlin borç verir.
☝Yıl: 1894 Osmanlı tahtında Sultan 2. Abdülhamit oturmaktadır.
*Hazine tam takırdır.
☝Borç için yine banker Rothschild’e başvurulur.
Rorhschild, yüzde 3,5 faizle 8 milyon 212 bin 340 Sterlin borç verir.
*Borcun geri ödeme süresi 61 yıldır.
*Osmanlı bu borcu yıllık 330 bin Sterlin taksitlerle ödemek üzere borç senetleri imzalar.
☝Tarih: 1 Kasım 1922
🇹🇷Türkiye Büyük Millet Meclisi, Osmanlı saltanatına son verdi,
🇹🇷Tarih: 17 Kasım 1922
☝Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçtı.
🇹🇷Tarih: 24 Temmuz 1923
Lozan Antlaşması imzalandı. (Emperyalist Devletlerin elinden Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Tapusu Atatürk ve arkadaşları tarafından Söke söke alınır!)
🇹🇷Kurulan Genç Türk devleti,
☝Osmanlı devletinin borçlarını yüklendi.
☝Bu borçlar arasında yahudi banker Rothschild’den alınmış borçlar da vardı.
☝Lozan Antlaşması’nın ilgili hükümleri gereğince, banker Rothschild’den alınmış olan borçlar Rothschild Ailesi’ne ödendi.
☝Değerli Dostlar,
🇹🇷Kamu maliyesi uzmanı Dr. Mahfi Eğilmez, Osmanlı’nın borçlarını hesapladı.
☝2013 yılının (1.Dünya Savaşı başlangıcı) kurlarına göre, Osmanlı devletinin toplam borcu 500 MİLYAR DOLAR tutuyordu.
🇹🇷Bu borcu, büyük devrimci Atatürk’ün önderliğinde “Yeniden kendi küllerinden Doğan Türk Milleti" ödedi.
☝Değerli Dostlar,
Bu yazının kısa özeti şudur.:
Yıkılıp giden Osmanlı’nın 500 MİLYAR DOLAR borcunu, Osmanlı’nın hor görüp aşağıladığı Türk Halkı ödedi.
☝Bu gerçeği, Osmanlı palavralarıyla kandırılmak istenen halkımız, özellikle de gençlerimiz hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar.
Yılmaz Dikbaş
***
ABDÜLHAMİD
Atatürk'ün mareşal üniformalı tablosunu depoya kaldırtan TBMM başkanı ismail kahraman, Dolmabahçe Sarayı'nda padişah Abdülhamid'i anma sempozyumu düzenledi. “Ne yazık ki tarihi ve kültürel miras bilinmiyor, özellikle gençler bilmiyor, unutturuluyor, hükümdarımız Abdülhamid'e vefa borcumuz var” dedi.
*
Bence de öyle.
*
Mesela, bu topraklardaki ilk “rakı” fabrikası Abdülhamid döneminde kuruldu. Şahsen büyük vefa borcum var.
*
(Kendini yeni osmanlı filan zanneden ismail kahramangiller, rakının 19 Mayıs 1919'da icat edildiğini zanneder ama… İlk rakı fabrikası Cumhuriyet'ten 22 sene önce kuruldu. Hem de, bizzat Abdülhamid'in başmabeyincisi Sarıcazade Ragıp Paşa tarafından Tekirdağ'da kuruldu. Padişahın isteği, şeyhülislam'ın onayıyla kuruldu. O dönemin en meşhur markaları, Deniz Kızı Rakısı ve Üzüm Kızı Rakısı'ydı. Deniz Kızı Rakısı'nın asıl ismi Tenedos Rakısı'ydı ama, etiketinde güzeller güzeli bir deniz kızı resmi olduğu için, ahalimiz Deniz Kızı Rakısı diyordu. Abdülhamid döneminde üretilen tüm rakı markalarının etiketinde, kız resimleri kullanılıyordu.)
*
Peki, bu topraklardaki ilk “bira” fabrikası kimin döneminde kuruldu? Gene Abdülhamid döneminde kuruldu. Gel de vefa borcu hissetme birader.
*
(Cumhuriyet'i kuranlara “ayyaş” diyorlar ama… Abdülhamid döneminde, yılda 10 milyon litre bira tüketiliyordu. Cumhuriyet bu rakama, yani Osmanlı'nın içtiği kadar biraya, anca 1940'lı yıllarda ulaşabildi. Henüz bira fabrikası kurulmadan önce, övünmek gibi olmasın, Osmanlı'da ilk birahane İzmir'de açıldı. Birahanelerin açılma iznini veren de, Abdülhamid'in babası Abdülmecid'ti.)
*
Osmanlı'nın ilk “şampanya” fabrikası da Abdülhamid döneminde kuruldu. Resmi, mühürlü evrak var, Abdülhamid'in izniyle kuruldu.
*
(Abdülhamid şampanya fabrikası kurdurduğunda, elitler kurdu denilen Cumhuriyet'in kurulmasına 30 sene vardı. Şampanya fabrikasını, musevi Alatini kardeşler kurdu. Abdülhamid hazretleri, bu Alatini kardeşleri madalyayla ödüllendirdi, kendi elleriyle, bir değil, iki değil, üç defa “Mecidi Nişanı” taktı. Musevi Alatini kardeşlerle öylesine cankuştu ki, tahttan indirilip Selanik'e gönderildiğinde, üç sene boyunca, Alatini ailesine ait Alatini Köşkü'nde kaldı.)
*
Abdülhamid efendimiz, rakı, bira ve şampanya fabrikası kurdurdu ama, kendisi “rom” tercih ederdi. Bizzat torunu Osman Ertuğrul televizyonda anlattı: “Dedem rom içerdi, babama söylerdi, bak ben bunu içiyorum, çünkü bu yasak değil, Kuran'a bak, orada şarap diyor, şekerden yapılanın bahsi geçmiyor derdi.”
*
Acayip “sigara” içerdi Abdülhamid… Birini yakar, birini söndürür, vapur gibi tüttürürdü. Saraydaki işi sadece sigara sarmak olan özel ustalar vardı. Kızlarının hatıralarında yazıyor, sürgüne giderken, bavullara en önce sigara paketleri doldurulmuştu.
*
(Türk tütünüyle yapılan Amerikan sigarası Ateshian'ın tiryakisiydi. Chicago'da üretilen bu sigara, New York, Boston ve San Fransisco'nun yanısıra İstanbul ve Kahire'de satılıyordu. Hatta, Ateshian firması, 1900'lerin başında Amerikan gazetelerine verdiği reklamlarda “Türk sultanı Abdülhamid'in içtiği sigarayı için” sloganını kullanıyordu. Bu reklamlarda “haremde, oryantal giysiler içinde sigara içen, saçı açık, hatta göbeği görünen, seksapel bir kadın” resmi kullanılıyordu. Paketi 25 cent'ti.)
*
Abdülhamid'in en önemli tarihi ve kültürel miraslarından biri ise… Bu topraklardaki ilk “kerhane”yi açtırmasıydı.
*
(Fuhuş elbette vardı, şehre yayılmasını önlemek, kontrol altına alabilmek için, varlıklarını ticarethane olarak sürdürmelerini sağladı. Acem'in hanesi, Alaycı Kadri'nin hanesi, Keseci Hürmüz'ün hanesi, Langa Fatma'nın hanesi gibi evler vardı, zaptiye rüşvet alıyor, göz yumuyordu. Abdülhamid buna son verdi. İstanbul Karaköy'deki Zürefa Sokak'ı hizmete açtırdı. Bugün hayvan zannedip zürafa sokak diyorlar, aslında zürefa'dır, Osmanlıcadır, lezbiyen anlamına gelir. Kendini muhafazakar zannedenler inanmakta güçlük çekecektir ama, bu topraklar kerhane kültürünün kurumsallaşmasını Abdülhamid'e borçludur.)
*
Ha bu arada…
Binlerce yurtseveri Fizan'a Yemen'e sürgün etmiş, zindanlarda boğdurmuş, hafiyeleriyle jurnallerle 33 sene kan kusturmuş, Mısır'ı Tunus'u Kıbrıs'ı Sırbistan'ı Karadağ'ı Romanya'yı, toplam 1.5 milyon kilometrekare toprağı kaybetmiş, tarihçilerin bileceği iştir… Ben kendi payıma, vefa borcumuzu ödemek için “hayırlı” faaliyetlerini yazıyorum!
*
Dolayısıyla…
“Gençlerimiz tarihi ve kültürel mirası bilmiyor, kendisine vefa borcumuz var” diyerek, Abdülhamid'i parlatmaya çalışan ismail kahraman'ı hakikaten tebrik ediyorum.
*
Padişahımızın doğum günü vesilesiyle düzenlenen sempozyuma, eskort kızlar çağırıp, şampanya ve rom servisi yaparsanız dört dörtlük olur yani… Ben bile iki duble atmaya gelirim gari.
YILMAZ ÖZDİL
***
Bu bir Tina Üçok yazısıdır...
Bir Tarihçi olarak bazı paylaşımlara bakınca gerçekten kızıyorum. Mesela 2.Abdulhamid Han neye göre başarılı bir Sultan? Bunu biri açıklasın sebebini bilelim belki bir şey öğreniriz. Neymiş efendim, 2.Abdulhamid Osmanlı'nın ömrünü uzatmışmış.
Kıbrıs, savaşılmadan İngiltere'ye verildi, pardon hediye edildi. Tunus kaybedildi. Mısır kaybedildi. Girit kaybedildi. Sudan kaybedildi. Bulgaristan kaybedildi. Teselya kaybedildi. Bosna Hersek kaybedildi. Şimdi haritaya bakın ve 2.Abdulhamid'in kaybettiği topraklar üzerinde kaç DEVLET kuruldu söyleyin?
Osmanlı'nın yok oluş sebebi tek başına 2.Abdulhamid Han'dır; O'nun yönetim beceriksizliğidir. Gerçi o da haklı şimdi... 16 karısı vardı adamın; onlarla ilgilenmekden ülkeyle ilgilenmeye zaman bulamadı! Kulaktan dolma bilgiler ile şov yapmayı bırakın!
Türk Tarihi'nin en aciz ve en işe yaramaz ikinci hakanı 2.Abdulhamid, birincisi ise Vahdettin'dir. Tina Üçok
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder